- Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir dizi araştırmada ile kaygı bozukluğunun azaltılmasında bazı etkili yöntemler geliştirildi.
- Araştırma, duyguları tanımlamanın kaygı ile başa çıkmada önemli rol oynadığını ortaya koyuyor.
- Kaygı bozukluğu yaşadığını kabul etmek, bu konuda kendini yalnız hissetmemek ve çözüm yolları için harekete geçmek rahatsızlığın azalmasına yardımcı olan etkenler arasında.
Kaygı, hayatın bir parçasıdır. Bir işi zamanında teslim etmeye çalışmak, sınava girmek, ekonomik olarak yeterli hissetme çabası, gelecek endişesi, hatta ATM kuyruğunda sıra beklemek, otobüse yetişmek gibi bir çok konu, insanı kaygılandırabilir. Bazı durumlarda kaygı, konsantrasyonu sağlamak için önemli bir etken ve başa çıkılabilir bir tetikleyici olsa da, kaygının ileri düzeyde oluşu yani “evham” olarak tanımlayabildiğimiz “aşırı endişe durumu” anksiyete bozukluğuna yol açar ve kişinin günlük hayatının kötü etkilenmesine ve yaşam kalitesinin düşmesine neden olur.
“Nesnelerin etiketlenmesi” yöntemi hastalığın tedavisine yardımcı oluyor
2007 yılında, Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nde, Psikoloji Profesörü Matthew Lieberman’ın önderliğinde bir araştırma ekibi oluşturuldu. Ekrandaki korkutucu yüzlere bakarak yaşanan duyguların tanımlanmasına dayanan bir dizi araştırmada, beyin görüntüleme yõntemiyle katılımcıların beyin aktiviteleri izlendi. Araştırmada korkuyu tetikleyen nesnelerin etiketlenmesinin -yani birinin içinde bulunduğu duyguları adlandırmasının- bir yöntem olarak, olumsuz duyguların ve stresin etkisinin azaltmasına yardımcı olduğu gözlemlendi. Beynin imgeler üzerindeki algısını korku nesneleri üzerinden inceleyen araştırma, korkuyu tetikleyen nesnenin etiketlenmesinin, beyindeki duygusal ve sosyal tepkilerimizden sorumlu amigdala ve görevleri arasında kişiliğin belirlenmesi, karar verme, sosyal davranışları düzenleme, düşünme mekanizması ve hafıza süreçlerinin yer aldığı sağ ventrolateral prefrontal korteks üzerinde bazı aktiviteleri azalttığını ortaya çıkardı. 17. yüzyıl felsefesinin önemli rasyonalistlerinden filozof Baruch Spinoza, Ethics isimli kitabında, tutkunun, o duyguya ilişkin açık ve net bir tablo oluşturduğumuzda, tutku olmaktan çıkacağından bahsediyor. Bu durum, rahatsızlık veren duygular için de geçerli ve duyguyu mental olarak tanımlamak ya da yazmak kaygı bozukluğunun tedavisinde yardımcı rol oynuyor.
3 aşamada kaygı bozukluğunu azaltmanın yolları
Deneyimlediğiniz duyguya bir tanı konduysa, içinde bulunduğunuz bu durumda yalnız değilsiniz demektir ve insanın kendini daha az izole hissetmesi için öncelikle bu durumu benimsemesi gerekir. Texas Üniversitesi’nde psikolog olan Kristin Neff, baş edilebilir bir aşamada olan kaygı bozukluğunu azaltmanın yollarını kısaca şöyle özetliyor;
- İçinde bulunduğunuz durumun size sorun yaratan ve rahatsızlık veren bir duygu olduğunu kendinize itiraf edin ve huzursuz eden bu düşünceleri kağıda dökün.
- Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Dr. Şeref Özer, Türkiye’de 15-55 yaş arasındaki nüfusta en yaygın 5 hastalıktan birinin depresyon ve anksiyete bozuklukları olduğunu ve dünyada yaklaşık 500 milyon kişinin ciddi düzeyde ruhsal sorunu olduğunu açıkladı. Bu rahatsızlık veren düşüncelerin sizden başka insanlar tarafından da yaşandığını fark edin.
- Hareketsiz yaşam tarzı, stres ve kaygı semptomlarını tetikliyor. Araştırmalara göre özellikle oturularak geçirilen zaman, anksiyete riskini arttırıyor. Spor ya da ruh halinizi dengeleyecek insanlarla arkadaşlık etmek gibi düşüncelerinizi azaltacak aktivitelerde bulunun.
Kaynak: Quartz