PMS nedir?
PMS (pre-menstrual sendrom) kadınlarda menstürasyon (âdet kanaması) döneminden önceki bir-iki haftalık sürece tekabül eden, ruhsal ve fiziksel değişimlerin baş gösterdiği sürecin tamamına verilen addır. Aşırı duyarlılık ve duygusal karmaşa ile anılmasına alışık olduğumuz bu dönemde kadınların bu sözde “delilik hali”ne ilişkin iddiaların asılsız olduğu, yapılan son araştırmalarla kanıtlandıysa da adet öncesi dönem ”doğal” bir değişim dönemi olarak değil tehlikeli bir ”sendrom” olarak anılmaya devam ediyor.
Öyle ki, yakın dönemde yapılan bilimsel yöntem bakımından tartışmalı araştırmalar, kadınların işlediği cinayetler ile PMS dönemleri arasındaki ilişkiye odaklanmış; ve hatta bu dönemde cinayet işleyen kadınlara cezai bir indirim uygulanması gerektiği konusu Fransa’da gündem maddesi haline gelebilmişti.
https://giphy.com/gifs/eye-roll-cersei-lannister-sY4SjlTUgRUmQ
Bilim çürüttü
Frontiers in Behavioral Neuroscience tarafından yayınlanan araştırma, adet kanaması sırasında salınan hormonların kadınların bilişsel yetenekleri üzerinde herhangi bir etkisi olmadığını kanıtlandı. 2 farklı adet döngüsü boyunca izlenen 68 kadının, her iki döngüde de, hafıza, dikkat, bilişsel yanlılık, hormon seviyeleri değerlendirdi ve kişinin adet döngüsünün, düşünme, karar verme veya aynı anda iki şeye birden konsantre olma becerileri üzerinde herhangi bir etkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşıldı. Kısacası hormonal etkilerdeki değişimlerin, zihinsel tutarlılık üzerinde aynı etkiyi yaratmadığı görüldü.
Connecticut Üniversitesi Psikoloji Profesörü ve Menstrual Döngü Araştırmaları Derneği’nin başkanı Joan Chrisler, araştırma sonuçlarını “Sonuçlar şaşırtıcı değil, yüzlerce yıldır doktorlar aksini savundu ancak biz hiçbir etkisi olmadığını zaten biliyorduk.” sözleri ile değerlendirdi. Chrisler, PMS’in, kadınları delirttiği yönündeki iddiaların, antik Yunan dönemlerinden beri öne sürülen asılsız bir “iddia” olduğu görüşünde.
”Rahatsız” kadınlar
1800’lü yılların ortalarına gelindiğinde, doktorlar, kadınların adet dönemlerinde, bir çeşit “delilik hali” yaşadıklarını, entelektüel kapasitelerinin azaldığını ve kaprisli olduklarını iddia eden yazılar yayınlamaya başladılar. 1891’de İngiliz Jinekoloji Derneği’nde yaptığı bir sunumda Dr. Robert Barnes, “adet dönemi” ile “delirme”nin tezahürü arasında kesinlikle bir paralellik olduğu görüşünü ortaya koydu. Robert Frank ise, 1931’de “Premenstrüel Gerginliğin Hormonal Nedenleri” başlığıyla yayınladığı makalesinde, adet öncesi gerginliğin hormonal dengesizlikten kaynaklandığını ve kadınların sonuç olarak sinirlilik ve konsantrasyon eksikliği gibi “rahatsızlıklar” yaşadığını savundu. On yıllardır bu konu ile ilgili sayısız araştırmalar yapıldıysa da, o yıllarda kullanılan araştırma metodlarının şu anda geçerli olmadığı su götürmez bir gerçek.
İddialarında ısrarcılar
Yakın zamanda bile, adet döneminin kadınların zihinsel işlevleri üzerinde bir etkisi olduğu fikrini destekleyen bir dizi bilimsel iddiada bulunuldu. Bu araştırmalarda, adet dönemlerinin hafızayı kontrol eden beyin alanını ve yargılama yeteneğini etkilediğini ve hatta, östrojen, progesteron ve testosterondaki değişikliklerin vücuttaki serotonin ve dopamin düzeylerini etkileyebileceğinden, daha endişeli, sinirli ve depresif ruh hallerine neden olabileceği öne sürülmüştü. Kısacası yapılan son araştırmaya kadar geçmiş dönemde adet döneminin beyne etkisi hususu hiçbir zaman netlik kazanamamıştı.
Profesör Brigitte Leeners, PMS ve adet dönemine ilişkin çoğu araştırmanın, bilimsel önyargılara ve hatalı pozitif bulgulara dayandığını, ayrıca bu sonuçların çoğaltılmasının zor olduğunu belirtiyor. Leeners’e göre, yapılan araştırmaların çoğu aslında adet döneminde değişen hormonlar ve bilişsel işlevler arasında anlamlı ve tutarlı ilişkiler bulamadı.
Peki ama neden?
Chrisler’e göre yüzyıllardır desteklenen bu asılsız iddianın temelinde kadın bedeninin ve zihninin ”güvenilmez” ve ”anlaşılmaz” olduğuna ilişkin kültürel kabul yatıyor. Menstürasyona bağlı hormon değişimlerinin bir kadının sağlıklı düşünme becerisini etkilediğine ilişkin inancımızın cinsiyetçi ve kalıplaşmış kadın algısından kaynaklandığını iddia eden Chrisler, çoğunluğu erkek olan bilim insanlarının erkeklerin hormonal değişikliklerinin düşünsel yetenekleri üzerindeki etkisini araştırmakla ilgilenmediğine dikkat çekiyor.
Kadınların önünü kesmek ve onların güçlü pozisyonlara uygun olmadığı intibası yaratmak istiyorsanız onların güvenilmez olduklarını, yaptıkları işe de güvenilmeyeceğini çünkü hormonal döngülerinin olduğunu söylemek zorundasınız.
Kaynak: Broadly