‘’Herhangi bir iş, işsizlikten iyidir.’’
Ya da en azından işsiz kaldıktan sonra, mesele fiziksel ve ruhsal sağlığımızı korumaya geldiğinde böyle düşünürüz. Aslında pek çok araştırma uzun süreli işsizliğin depresyon ve kaygı riskini 2 kata kadar artırdığını, kalp krizi ve inme oranlarını da yükselttiğini gösteriyor. ABD’de 1980 ekonomik krizinde işsiz kalan erkeklerle yapılan bir araştırmaya göre, işlerini kaybeden kişilerin 1 sene içinde hayatlarını da kaybetme riskleri ikiye katlanıyor. Bireysel bazda yürütülen neredeyse tüm araştırmalar, ABD’nin son ekonomik kriz döneminde yaşanan (2007–2009) iş kaybı, finansal yük, ev içi sorunlar gibi zorlukların, kişilerin kendi sağlık durumu değerlendirmelerindeki düşüşlerle ilişkilendirilebileceğine işaret ediyor.
‘’İş sahibi olmak sosyal statünün temel bir bileşenidir.’’ diyor kamu sağlığı araştırmacısı M. Harvey Banner. Banner 2002 yılında işsizlik ile daha yüksek ölüm riskini ilişkilendiren bir çalışma yürütmüştü. ‘’Bu ellerinden alındığında kişiler depresyon, kalp damar hastalıkları, AIDS gibi ölüm riskini artıran hastalıklara daha açık hale geliyor.’’
Bazen işsizlik kötü bir işten daha ‘iyi’
Daha güncel bir araştırmaya göre, sağlık bakımından bedeller söz konusu olduğunda ‘’her iş, olmayan işten iyidir’’ fikri fazla basit ve yanıltıcı olabilir. Çünkü bazı işler sadece kronik stresi azdırıyor ve bu da uzun vadede ‘hastalık’ anlamına geliyor.
Uluslararası Epidemiyoloji Dergisi’nde yer alan, Manchester Üniversitesi’nden Tarani Chandola ve Nan Zhang’ın araştırmaları, o dönem işsiz olan 35 – 75 yaş arası 1.116 kişinin katılımıyla 2009 yılında başlamış. 2 yıl boyunca katılımcıların – allostatik yük, kötü kolesterol ve C reaktif protein gibi – kronik stres göstergeleri ölçülmüş. (Allostatik yük: Strese uyum sağlamanın (hormonal sistemde ve bağışıklık sisteminde) sebep olduğu fiziksel yıpranma; C reaktif protein: İltihap halinde karaciğer tarafından tepki olarak üretilir.) Katılımcılar iş bulduğunda araştırmacılar ‘iş kalitesi’ ölçüsünü, işin onları ne kadar gerdiğine, ya da işlerinden ne kadar memnun olduklarına ve ne kadar kazandıklarına göre belirlenmiş.
Kötü kalite işlere girenlerde, işsiz kalanlara kıyasla daha yüksek iltihap belirtileri görülürken, (böbreklerin ne kadar iyi çalıştığının bir göstergesi olan) keratinin temizlenme oranının daha düşük olduğu kaydedilmiş.
İyi bir işe girenlerin ise daha az iltihap belirtisi gösterirken, işsiz kalanlara kıyasla daha yüksek akıl sağlığı değerlerine sahip oldukları anlaşılmış. Kötü kalite işlerde çalışanların ise zihinsel sağlıklarında iyileşme görülmemiş. Başka bir deyişle, sadece çalışmak için çalışmak, örneğin asgari ücretli bir iş, katılımcıların zihinsel sağlıklarının iyileşmesine fayda etmemiş.
Kötü bir iş nelere kadir?
İltihap göstergeleri (‘biomarker’lar) kötü işlerde çalışanların ‘hasta’ hissedecekleri anlamına gelmiyor. Araştırmacılar fiziksel göstergelerin hastalığa giden uzun yolun ilk basamağı olduğunu vurguluyor. İnsanlar genellikle strese bağlı iltihaplanmayı fark etmezler – ta ki (yüksek tansiyon ya da diyabet gibi) klinik belirtiler göstermeye başlayana dek.
Kötü bir işin sağlığınızı ‘görünür’ şekilde etkilemeye başlaması yıllar sürebilir. Ancak her stresli ve tatmin etmeyen şey gibi biyolojik izini pekala bırakacaktır.
Kaynak: The Atlantic