Bu yazı Adam Grant’ın 19 Nisan 2021’de New York Times’ta yayınlanan yazısının çevirisidir.
Sahip olduğunuz motivasyonun ve odaklanabilme yetisinin körelme sebebi, diğer bir deyişle ruhsal sağlığın ihmal edilen ortanca çocuğu languishing * (hevesini kaybetmişlik, boşluk duygusu, halsizlik), insanların 2021 yılında en çok hissettiği duygu olabilir.
* Editörün notu: Bu terimin karşılık geldiği ruh halinin Türkçe’deki ‘üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi’ deyimine yakın olduğunu söyleyebiliriz. – Zihinsel bir dermansızlık, halsizlik, isteksizlik, uyuşukluk durumunu nitelendirir.
Başlarda, hepimizin gösterdiği ortak semptomları fark edemedim. Arkadaşlarım odaklanma sorunları yaşadıklarından bahsediyordu. İş arkadaşlarım, ufukta aşı görünse bile 2021 yılı için hiçbir heyecan duymadıklarını anlatıyordu. Ailemden biri, baştan sona ezbere bildiği filmi bir kez daha izlemek için sabahlıyordu. Bense sabah altıda yataktan fırlamak yerine yerine saat yedi olana kadar yattığım yerde oyun oynuyordum.
Tükenmiş hissetmiyorduk; hala enerjimiz vardı. Depresyon da değildi bu; hala umudumuz vardı. Biraz neşesiz, biraz da amaçsızdık. Sonradan, bu hisse languishing dendiğini öğrendik.
Languishing, cansız ve boşlukta hissetmeyi nitelendirir. Böyle hissederken, sanki her şeyi ite kaka ilerletiyor, hayatımıza bir sis perdesinin ardından bakıyor gibiyizdir. Languishing, 2021 yılında insanların en çok deneyimlediği duygu olabilir.
Bilim insanları ve doktorlar, COVID-19’un uzun vadede sebep olacağı fiziksel semptomları iyileştirmek için uğraşırken, birçok insan salgının yine uzun vadede yarattığı duygusal problemlerle savaşmaya çalışıyor. Geçtiğimiz yılın beraberinde getirdiği korku ve acı hissi yavaş yavaş yok olurken bahsettiğimiz bu duygusal problemler bazılarımızı hazırlıksız yakaladı desek yanlış olmaz.
Salgının ilk günlerinde, her şey hala belirsizken, beyninizin çevrenizdeki tehditleri algılamasını sağlayan sistem, yani amigadala, muhtemelen savaş-ya-da-kaç uyarıları veriyordu. Maskelerin bizi koruduğunu, fakat ambalajları yıkamanın hiçbir işe yaramadığını öğrendiğinizde endişelerinizi yatıştırmak için muhtemelen bazı alışkanlıklar edindiniz. Ancak salgın uzayıp gittikçe hissettiğiniz acının yerini kronik bir hevesini kaybetmişlik, halsizlik duygusu aldı.
Ortanca Çocuk
Psikoloji biliminde ruh sağlığı, gelişme durumundan depresyona kadar uzanan geniş bir spektrumda ele alınır. Gelişme durumu, mutluluğun doruk noktasıdır; böyle hissediyorken hayatınızın bir anlamı olduğu gibi üzerinde hakimiyet kurabilir ve başkaları için önemli olduğunuzu fark edebilirsiniz. Depresyon ise en dipte olduğunuz andır; kendinizi ümitsiz, tükenmiş ve değersiz hissedersiniz.
Languishing, ruhsal sağlığın ihmal edilmiş ortanca çocuğu gibidir. Depresyon ve gelişme durumu arasındaki boşlukta bulunan bir nokta, mutlu olmama halidir. Ruh hastalıklarına dair herhangi bir semptom göstermiyorsunuzdur; ancak ruhsal sağlığın zirvelerinde dolaştığınız da söylenemez. Hayatınıza devam etmek için yapmanız gereken hareketleri sergilerken tüm kapasitenizi kullanmıyorsunuzdur. Languishing, motivasyonunuzu köreltir, odaklanabilme kabiliyetinize zarar verir, işe ayırdığınız vakti azaltma ihtimalinizi üçe katlar. Majör depresyondan daha sık görüldüğü gibi bazı açılardan ruhsal sağlık için daha büyük risk teşkil eder.
Bu terim, depresyonda olmayan birçok insanın gelişme durumunda da bulunmadığını fark eden Corey Keyes adında bir sosyolog tarafından literatüre kazandırıldı. Keyes’in araştırmalarına göre önümüzdeki on yılda majör depresyon veya kaygı bozukluğu yaşayacak insanlar, semptomlarını günümüzde gösteren kişiler değil, şu an languishing halinde olan kimseler olacak. İtalya’da salgınla mücadele eden sağlık çalışanları üzerinde yapılan bir çalışma ise gösteriyor ki 2020 yılının bahar aylarında languishing hissini deneyimleyen insanların travma sonrası stres bozukluğu yaşama ihtimalleri akranlarına kıyasla üç kat fazla.
Languishing halinin getirdiği bir tehlike de aldığınız keyfin köreldiğini veya motivasyonunuzun azaldığını fark etmiyor oluşunuzdur. Kendinizi yalnızlığa doğru yavaş adımlar atarken bulamazsınız. Kayıtsızlığınız karşısında kayıtsız kalırsınız. Acı çektiğinizi göremezken başkalarından yardım istemez, hatta kendinize yardım etmek için bile pek bir şey yapmazsınız.
Siz bunu deneyimlemiyor olsanız bile muhtemelen çevrenizde bu hissin pençelerinde olan insanlar var. Languishing duygusunu anlamak, onlara daha etkin bir şekilde yardım etmenizi sağlayabilir.
Hissettiğiniz şeyin adı
Psikologların bulgularına göre duyguları kontrol etmek için en iyi yöntemlerden biri onları isimlendirmek. Geçtiğimiz bahar aylarında, salgının acılarını yaşadığımız günlerde, Harvard Business Review, tarihi boyunca en fazla etkileşim alan yazıyı yayınladı. Bu yazı, yaşadığımız kolektif rahatsızlığı “yas” olarak adlandıran bir makaleydi. Sadece sevdiklerimizi kaybettiğimiz için ağlamıyor, aynı zamanda alıştığımız normali yitirdiğimiz için gözyaşı döküyorduk. “Yas.” Hiç deneyimlemediğimiz bir şeyi adlandırabilmek için kullandığımız tanıdık bir kelime. Daha önce salgın görmemiş olsak bile, birçoğumuz yakınlarını kaybetmenin ne demek olduğunu biliyordu. Bu tabir, geçmişte sergilediğimiz dirençten ders almamızı ve gelecekteki güçlüklerle başa çıkabilmek için özgüven kazanmamızı sağladı.
Bu halsizliğe nelerin sebep olduğunu veya bunun nasıl giderilebileceğini hala tam olarak bilmiyoruz; ancak öğrendiğimizde, görüşümüzü engelleyen sis bulutlarını dağıtabilir, bulanık gördüğümüz şeylere daha net bir çerçeveden bakabilmeyi başarabiliriz. Yaygın olarak deneyimlenen bir duygu olduğu için yalnız olmadığımızı hatırlayabiliriz.
Lügatınıza languishing kelimesini eklediğiniz zaman bu hissin kafanızı çevirdiğiniz her yerde olduğunu fark ediyorsunuz. Öğleden sonra çıktığınız kısa yürüyüş esnasında keyfiniz kaçtığınızda yanınızda beliriveriyor. Online eğitimin nasıl gittiğini sorduğunuzda çocuklarınızın sesinde hayat buluyor.
Geçtiğimiz yaz, gazeteci Daphne K. Lee, dilimize “hıncından uykuyu ötelemek” olarak çevirebileceğimiz Çince bir deyim tweet’ledi. Lee, bu deyimi şöyle açıkladı: Gün içinde kaybettiğimiz özgürlüğü geri kazanabilmek için geç saatlere kadar uyumamak. Ancak bunu, hayatımızın kontrolünü kaybettiğimiz için öç almaktan ziyade, languishing’e karşı sessizce isyan etmek için yapıp yapmadığımızı merak ediyorum. Bu erteleme, kasvetli bir günde neşe, yalnız bir haftada yarenlik ve ebedi bir salgında amaç arayışımız.
Dermansızlığın dermanı
Peki bu konu hakkında ne yapabiliriz? “Akış” (flow) kavramı bu hissin dermanı olabilir. Akış; zaman, mekan ve kendiniz hakkındaki algılarınızın yok olduğu, tarifi zor bir “içine çekme” halidir. Salgının ilk günlerinde, bir insanın mutlu olduğunun en iyi kanıtı sergilediği iyimserlik veya mindfulness (farkındalık) değil, içinde kaybolduğu akış idi. İşlerine daha çok gömülen kişiler languishing hissinden kurtulabildi ve salgın öncesi mutluluklarını yaşamaya devam edebildiler.
Sabahın erken saatlerinde oynadığım bir kelime oyunu beni akışın içine sürükleyebiliyor. Gece geç saatlerde bir dizinin bölümlerini art arda izlemek de işe yarıyor; ne de olsa diziler, sizi karakterlerle bağ kurduğunuz ve onların iyiliğini düşündüğünüz bir olay örgüsünün içine ışınlıyor.
Üstesinden gelecek yeni zorluklar, keyifli deneyimler, ve anlamlı işler bulmak languishing’e karşı fayda sağlayabilecek çözümler olsa da odaklanamadığınız zaman akışın içine girebilmek de epey güç. Bu, salgından önce de sıkça deneyimlenen bir sorundu; insanlar gün içerisinde 74 defa e-postalarını kontrol ediyor, her 10 dakikada bir üzerinde çalıştığı işi değiştiriyordu. Geçtiğimiz yıl bir çoğumuz, bütün bunlar yetmezmiş gibi evdeki çocukların, dünyanın dört bir yanındaki iş arkadaşlarının ve gece gündüz patronların akışı kesmesiyle uğraştık. Öff!
Bölünmüş dikkat, uğraştığımız şeyin içinde kaybolmanın ve mükemmel işler çıkarmanın düşmanıdır. Yüz kişilik bir grupta sadece iki veya üç insan performansları düşmeden araba sürebilir ve aynı anda bir şeyler ezberleyebilir. Bilgisayarlar, paralel işlemler için tasarlanmış olabilir; ancak insanlar seri işlemlerde daha başarılıdır.
Kendinize akışta kesinti yaşamayacağınız zamanlar ayırın
Bu, sınır koymamız gerek demek. Yıllar önce, Fortune 500’de bulunan Hindistan merkezli bir yazılım şirketi basit bir ilke edinmeyi denedi. Bu ilkeye göre salı, perşembe ve pazar günleri öğleden önceleri bölünmeksizin çalışılacaktı. Mühendisler, sınırı kendileri koydukları zaman içlerinden %47’si ortalamanın üzerinde performans sergiliyordu. Şirket, “sessiz zaman” ilkesini resmi olarak benimsediğinde ise bu oran %65’e çıktı. Daha fazla iş bitirmek, yalnızca işte iyi bir performans için gerekli değil. Günlük neşemiz ve motivasyonumuz için de en önemli faktörün ilerleme hissi olduğunu biliyoruz.
Salı, perşembe veya cuma günlerinin sabah saatleri hakkında büyülü bir şey olduğuna inanmıyorum. Bu basit fikirden öğrenmemiz gereken şey, kesintiye uğramayan zaman bloklarına, korunmaya muhtaç hazineler gibi bakmamız gerektiği. Bu sayede, dikkatimiz sürekli olarak dağılmadan, özgürce odaklanabiliyoruz. Teselliyi tüm dikkatimizi vermemiz gereken deneyimlerde bulabiliriz.
Küçük görevlere odaklanın
Salgın, büyük bir kayıptı. Languishing halini aşmak için küçük başarılar elde etmeye çalışmakla başlayabilirsiniz. Örneğin bir polisiye eserde kimin hırsız olduğunu anlayabilmenin minik zaferini veya yedi harfli kelime oyunlarının heyecanını deneyimleyebilirsiniz. Akışa giden en kolay yollardan biri sizi hedefinize son anda ulaştıracak zorluk seviyesini bulabilmektir. Bu, sahip olduğunuz yetenekleri esneten ve sizi güçlendiren bir zorluk olacaktır. Yani, ilginç bir proje, emeğinize değecek hedefler veya anlamlı sohbetler gibi sizin için bir şeyler ifade eden küçük görevlere odaklanmak için günlük vaktinizden kısa bir süre ayırmalısınız. Bunlar bazen, bütün bu aylar boyunca kaybettiğiniz hedef ve enerjinizi yeniden keşfetmenizi sağlayacak küçük adımlar olacaktır.
Languishing, sadece bizim elimizde olan bir şey değil. Bu his, aynı zamanda çevremizde olup bitenlere de bağlı. Hastalıklı bir kültürü insanlara tek tük yara bantları takarak iyileştiremezsiniz.
Fiziksel sağlığımızla ilgili zorlukları normalleştiren, ancak ruh sağlığının önündeki engelleri yaftalayan bir dünyada yaşıyoruz. Salgın sonrası yeni bir gerçekliğe ilk adımlarımızı atarken ruh sağlığı ve mutluluğun bize ifade ettiği şeyler üzerine yeniden düşünmemiz gerekiyor. “Depresyonda olmamak”, mücadele etmediğiniz anlamına gelmiyor. “Tükenmemek”, son gaz ilerlediğiniz anlamına gelmiyor. Bunları kabullendiğimizde, languishing halinde hisseden bir çoğumuz, bu sessiz keder hissine söz hakkı tanıyabilir ve böylelikle kendisini boşluktan kurtaracak yolu aydınlatabilir.
Kaynak: Adam Grant – The New York Times