Ekranda Doğru Hatalar: Glitch Art ve Dijital Sanatın Punk Hali
Aslen, elektrik devrelerindeki ani voltaj değişikleri anlamına gelen glitch (hata, arıza) kelimesi, 1962 yılında ABD Uzay Programı’nda çalışan astronotlar ve mühendisler tarafından karşılaştıkları teknik sorunları betimlemek için bir meslek argosu olarak kullanılmaya başlandığı zaman halk dilinde de kendine bir yer edindi. Günümüzde ise bilgisayar ekranlarından video oyunlarına kadar birçok elektronik sistemde meydana gelen hatalara işaret etmek için kullanılıyor. Peki, böylesine olumsuz çağırışımları olan bir kavram, sanat camiasının asi çocukları tarafından nasıl benimsendi?
Aslında glitch’in, başlı başına sahip olduğu bir estetik var: ekranda oluşan parlak, satüre (doymuş) renkler; görselleri parçalarına ayıran uzun, ince çizgiler; pikselleri dört bir yana dağılmış resimler ve bir zamanlar televizyon ekranlarında sık sık gördüğümüz parazitler (noise). Bütün bunların sebebi teknik hatalar; ancak hata yapmaktan korkmayan dijital sanatçılar, bilgisayar üzerinde çalıştıkları eserlerinin veri dosyaları ile oynayarak bu estetiği kasıtlı olarak elde etmeye çalışıyorlar. Örneğin data-bending denilen bir yöntemle; yani eserlerini, o dosya tipi için tasarlanmamış programlarda açarak (bir jpg dosyasını Not Defteri uygulamasında açıp görselin verilerini manipüle etmek gibi); veya data-moshing aracılığıyla (dosya sıkıştırma esnasında bazı verilerin kasıtlı olarak kaybedilmesi), görsel medyaların kusursuz formlarını bozuyor, teknoloji kullanıcılarının sadece pragmatik bir çerçeveden yaklaştıkları makineleri, toplum tarafından kabul edilen menfaat alanlarının dışında kullanıyorlar.
Glitch Art’ın Felsefesi
Hollandalı sanatçı, sanat kuramcısı ve küratör Rosa Menkman, Glitch Studies Manifesto adlı eserine şu sözlerle başlıyor:
Herkes, (noise) parazitten arındırılmış iletişim kanalları kullanmanın peşinde, ancak bu arayış geçmişte olduğu gibi gelecekte de acınası ve başarısızlığa mahkum bir dogmadan ibaret olacak.
Menkman, kusurların parmak izlerine benzediğini söylüyor ve taşıdıkları negatif bağlamın teknoloji dünyasına hüküm süren ve oldukça elitist olan “sürekli iyileştirme” dogmasından arındırılması gerektiğini dile getiriyor. ”Teknoloji geliştikçe, kullanıcılara daha gelişmiş cihazlar için daha az para ödeme şansı bahşediliyor; ancak yaşayacakları öfori (coşku) her zaman hayal kırıklığını da beraberinde getirecek. ‘Gelişmek’, hissedarların belirlediği kurallar çerçevesinde tüketicilere mükemmellik vaat eden bir kandırmacadan başka bir şey değil.” Üstelik glitch, yani teknik kusurlar, Menkman’a göre insan algısından ayrı düşünülemez – şu an “kusur” diye nitelendirdiğimiz herhangi bir aksaklık, on yıl önce teknolojinin bize sunabileceği en kusursuz cihazların doğal bir parçasıydı.
İşte böyle bir dünyada; bize dayatılan sosyal kurallar, janralar ve yaratıcılığı sınırlayan diğer her şeyle savaşmak isteyen sanatçılar, gerçek-sanal veya dijital-analog gibi ikili kavramların dışına çıkarak (ironik bir şekilde) ikili sistemler ile çalışan bilgisayarlar vasıtasıyla insanların beklentisini bir nevi büküyor (data-bending’i hatırlayın). Örneğin kullanıcıların, bilgisayarların nasıl bir performans sergilemesi gerektiği hakkında kesin kanıları var ve glitch kesinlikle bunlardan biri değil.
Sanatçı Lana Polansky; sanat aracılığıyla bilgisayarların amaçları dışında kullanılması, materyallerin bilinçli bir şekilde bozulması ve parçalarına ayrılması gibi pratikleri punk ve Dada felsefesiyle bağdaştırıyor. Mükemmeliyeti, deneyimlediğimiz gerçekliğe olan yakınlıkla ölçen teknoloji normlarının aksine; glitch art, “bilgi” ile birlikte Menkman’ın sözleriyle “saçmalık” arasında bir denge oluşturarak alıştığımız “gerçekçi” medyalara bizi yabancılaştırıyor. Bu yüzden, PBS’nin The Art of Glitch adlı belgeselinde yer verildiği gibi, punk müzik, nasıl ortaya çıktığı zamanlarda hüküm süren “mükemmel” ve tam da bu yüzden “yapay” olan rock’n roll janrasına bir başkaldırıysa, glitch art da hem teknoloji dünyasında hem de sanat camiasında bizlere dayatılan hiperrealizme karşı bir ayaklanma niteliğinde.
Teknoloji Üzerine Düşünmek
The Periphery‘de yayınlanan bir makalede, glitch art’ın doğası gereği diğer sanat formlarından ayrıldığı ve bize “teknoloji” hakkında daha önce düşünmediğimiz şeyleri düşündürdüğü dile getirilmiş. Teknoloji üzerinde nasıl bir hakimiyetimiz var, yoksa bizi kontrol eden şey o mu? Teknoloji, bizi biz yapan şeylerden birinin, “kusurların” ötesinde mi? Peki biz bilgisayarlarımızda, telefonlarımızda, kameralarımızda “kusurları” benimseyip bir araç olarak kullanırsak bu ne anlama gelir? Glitch art sanatçıları, yaratmak için önce parçalıyor; içinde yaşadığımız teknolojik kaos/insan dengesini (veya tam tersini) piksellerine ayırıyor ve bizi kanıksadığımız normların ötesine geçmemizi engelleyen sınırlar üzerine düşünmeye davet ediyor. Glitch teori, sadece glitch art sanatçılarının değil, tüm teknoloji kullanıcılarının benimsediği kuralları sorgulayabileceği bir alan.
Yazar: Bilge Çay
Ana görsel: BLINX2 by Rosa Menkman