2018 yılının Kasım ayında, koyun Dolly’nin 1996’da klonlanması kadar büyük bir olay tüm dünyada şok etkisi yarattı: Çin’de, embriyoyken DNA’ları değiştirilmiş iki bebek doğdu. Çinli yetkililerinin anlattığına göre, He Jiankui adındaki bir bilim insanının yürüttüğü araştırmalar sonucunda çift yumurta ikizi iki kız bebek dünyaya geldi. Söz konusu ikizler, dünyada CRISPR sistemi ile genleri düzenlenerek doğan ilk bebeklerdi. İddialara göre ikizlere eklenen genler onlara HIV bağışıklığı sağlayacaktı.
eryaman escort
sincan escort
etlik escort
keçiören escort
kızılay escort
çankaya escort
rus escort
Bu hikayenin büyük kısmı hala kanıtlanamadığı için gerçekliği oldukça şüpheli. İkizlerin doğuşunun hemen ardından Çinli yetkililer tarafından tutuklanan He ise bilim dünyasının kahramanı olarak takdir edilmediğini, tersine tüm dünyada mide bulandıracak kadar düşüncesiz, etik kurallarını ihlal eden ve yasa dışı bir deney yürüten sorumsuz bir bilim insanı olarak suçlamalara tabi tutulduğunu görünce afallamıştı.
CRISPR (Düzenli Aralıklı Palindromik Tekrar Kümeleri)
ankara escort
çankaya escort
eryaman escort
etlik escort
ankara ucuz escort
balgat escort
beşevler escort
çankaya escort
cebeci escort
çukurambar escort
demetevler escort
dikmen escort
eryaman escort
esat escort
etimesgut escort
etlik escort
gaziosmanpaşa escort
keçiören escort
kızılay escort
maltepe escort
mamak escort
otele gelen escort
rus escort
sincan escort
tunalı escort
türbanlı escort
ulus escort
yenimahalle escort
CRISPR (Düzenli Aralıklı Palindromik Tekrar Kümeleri) adlı güçlü gen değiştirme yöntemi, 1993 yılında İspanyol moleküler biyolog Francisco Mojica tarafından keşfedildikten sonra 2021 yılında biyokimyacı Jennifer Doudna ve iş arkadaşı Emmanuelle Charpentier’ın çalışmalarıyla uygulanabilir bir teknoloji halini aldı.
Doudna ve Charpentier’in yönteminde Cas9 adındaki bir protein kullanılarak RNA’ların, DNA’ları bir makas gibi kesebilmesi ve düzenlemesi sağlanıyor.
Doudna ve Charpentier’e kimya alanında 2020 Nobel Ödülü’nü kazandıran bu keşif, daha önce hiç olmadığı kadar hassas bir şekilde gen düzenlemesini mümkün kıldı.
CRISPR, bulunduğu andan itibaren kimya, tarım ve tıp gibi birçok sektörü değiştirebilecek devrim niteliğinde bir teknoloji olarak alkış yağmuruna tutuldu ve genetik bilimlerin kaderini değiştirebilecek potansiyelde görüldü. Birçok bilim insanı ve biyoetikçi, insan germ hücre hattı (DNA’yı çocuğa aktaran yumurta ve sperm hücreleri) düzenlemelerinin durdurulması için çağrı yapsa da bu uygulamanın eninde sonunda gerçekleşeceğini düşünen bilimcilerin sayısı da hayli fazlaydı. Nitekim 2018 yılında öngördükleri şey gerçekleşti.
Germ hücre hattındaki genom düzenlemeler yasaklanmadan kontrol altına alınabiliyor. Ne amaçla, hangi şartlarda ve hangi aileler için kullanılabileceğine dair sınırlamaların getirilmesi bazı yerlerde gündemdeyken, bazı yerlerde çoktan uygulamaya konuldu. Ancak, kimin nasıl düzenleyeceğine dair bazı sorular da mevcut.
Hastalıkla ilgili amaçlar için genom düzenlemesi
İnsan germ hücre hattındaki genom düzenlemeleri kısıtlamanın bir yolu, yalnızca belirli amaçlar için kullanılmasına izin vermek. Bu amaçlar iki ana sınıfa ayrılabilir: hastalıkla ilgili amaçlar ve hastalıkla ilgili olmayan amaçlar. Özelliklerimizi belirleyen kromozom üzerindeki genler biri anneden biri babadan gelen iki kopya halinde bulunuyor; ki bunlardan her birine alel deniyor. Orak hücre anemisi, beta-talasemi veya kistik fibroz gibi otozomal resesif hastalıklarda, insanlar hastalığa neden olan iki alel taşıyor. Bir diğer ihtimal de hastalık yapıcı alelle birlikte normal bir alel taşımaları. Hastalığa sebep olan iki alel taşıyan insanlar o hastalıktan etkilenirken, bir alel taşıyanlar bu geni çocuklarına aktarıyor. Eğer bir embriyo, hastalık yapıcı iki alel taşıyorsa, dolayısıyla da hastalıktan etkilenecekse, genom düzenlemeler faydalı olabiliyor.
Huntington veya Nörofibromatozis gibi otozomal dominant hastalıkların ortaya çıkması içinse hastalığa neden olan tek bir alelin varlığı yeterli oluyor. Eğer ebeveyn, hastalık yapıcı iki alele sahipse, bu durum, çocuğuna hastalık genini aktaracağı, dolayısıyla çocuğunun da hastalığa sahip olacağı anlamına geliyor. Diğer ihtimalle, bir kadında, hücrelerinin enerji kullanma yetisine zarar veren mitokondrial hastalık görülüyorsa, tüm çocuklarına hastalık yapıcı alele sahip mitokondriler aktarılıyor.
Tüm bu vakaların ortak noktası şu ki preimplantasyon genetik tanı (PGD) testi veya doğum öncesi genetik tanı testi, ebeveynlerin sağlıklı bir çocuğa sahip olması için yeterli olmuyor yani bu ebeveynlerin DNA’sını taşıyan hiçbir çocuk sağlıklı doğamıyor. İşte bu noktada, insan genom düzenlemelerinin uygulanması zorunlu hale geliyor. Ancak işler burada karmaşıklaşmaya başlıyor. Ya genetik varyasyonlar her zaman hastalığa sebep olmuyorsa veya bütünüyle nüfuz etmiyorsa?
Eğer “hastalığa zemin hazırlayan” genlere sahip çocukların sadece yüzde 80’i o hastalığa yakalanıyorsa germ hattı genom düzenlemelerine izin verilecek mi? Peki ya yüzde 50’si bunun için yeterli mi? Veya yüzde yüzde 20’si?
Şu ana kadar çocuklarına hastalık yapıcı alel aktaran ebeveynlerden bahsettik. Ancak, bazı ailelerin DNA varyasyonları, hastalığı bazen aktarıyor, bazen de aktarmıyor. Bu aileler, PGD testi yaparak embriyoların hangi varyasyonlara sahip olduğunu öğrenebiliyor. Bu embriyolar arasında hastalık taşımayan alellere sahip olanı seçebiliyorlar -tabii eğer yeterli sayıda embriyo varsa, ki bu her zaman söz konusu olmuyor. Bazen meydana gelen embriyoların hiçbiri tercih ettikleri alellere sahip olmuyor. Eğer daha fazla embriyo yaratamıyorlarsa, yani sperm ve yumurtaları yeterli sayıda değilse, gerekli izinler verildiğinde halihazırdaki embriyolardan birinin DNA’sını düzenleyebiliyorlar. Böylelikle hastalıklı olan embriyo sağlıklı hale gelebiliyor, veya taşıyıcı olanlar taşıyıcı olmayanlara dönüştürülebiliyor.
Hastalık harici amaçlar için genom düzenlemesi
Bunlar işin içine hastalıkların dahil olduğu “kolay” vakalar. Germ hattı genom düzenleme, hastalıkla ilişkili olmayan durumlarda da kullanılabiliyor. Böyle durumlarda genom düzenlemenin “geliştirmek” için kullanıldığını söylemek oldukça cazip duyuluyor. Ancak, teknik olarak kulağa en mantıklı gelenler de dahil olmak üzere bazı uygulamalar “geliştirilmiş” bebekler üretmiyor. Bunun yerine, bebekler, cinsiyet, göz rengi, saç rengi ve ten rengi gibi konularda ailelerinin tercih ettiği özelliklere sahip oluyor.
Bu uygulamalar hastalık veya normal bir şekilde yaşamayı engelleyen durumları önlemeye yönelik olmadığı için birçok yerde hem etik hem de politik açıdan çok daha az destek görüyor.
Herhangi bir ülke, hastalıkla ilişkili olmayan insan germ hattı genom düzenleme uygulamalarını denetleyebiliyor veya yasaklayabiliyor.
Hastalıkla ilgili özelliklerde olduğu gibi, PGD bazı durumlarda ailelere istedikleri şeyi sağlayabiliyor; ancak bu her zaman geçerli değil. Açık renk gözlere sahip anne baba çoğu zaman PGD vasıtasıyla koyu renk gözleri olan bir embriyo seçemiyor; çünkü aile “koyu renk” göz genini taşımıyor. Çocuğun koyu renkli gözlere sahip olabilmesi için genom düzenlemenin uygulanması gerekiyor.
Etik muğlaklık
Ne olursa olsun, hükümetler doğmamış insanlar üzerinde genom düzenleme kullanılmasını denetlemek veya yasaklamak için adımlar atarken, hastalık ihtimalleri, önem ve ciddiyet derecesi, tedavi yöntemi veya kopyalama ve adapte etme üzerine geliştirilen diğer yöntemler hakkındaki belirsizlikler devam ediyor.
Burada, pratikte önemli olabilecek semantik bir durum bulunuyor. Germ hattı genom düzenleme uygulamalarının belirli kullanımlarına düzenleme getirilmesi, bazılarına izin vermek, bazılarını ise yasaklamak anlamına gelebilir. Bu durum ispat mecburiyetini beraberinde getiriyor. Eğer sadece belirli vakalarda kullanılmasına izin verilirse, muğlak vakalardaki kullanımının izin verilen kapsama uygun olduğunun kanıtlanması gerekiyor.
Ancak, eğer bazı spesifik kullanımlar yasaklanırsa, muğlak vakalardaki kullanımının yasaklanan kullanım tanımına uyduğunun kanıtlanması gerekiyor. Peki, muğlaklık, kullanımın ileri gidebileceği anlamına geliyor mu?
Çeviren: Bilge Çay
Ana Görsel: Diana Ejaita
Kaynak: Noemamag