Türkiye’de ve dünyada pandeminin başlangıcından beri kasıtlı veya kasıtsız çeşitli yanıltıcı bilgiler yayılıyor. Covid-19’un etkilerinden, korunma yöntemlerine, maskelerin faydalı olup olmadığından, virüsün laboratuvarda insan eliyle üretildiğine dair birçok konuda safsatalarla karşılaştık. Aşılanmaların devam ettiği bu dönemde ise yanıltıcı bilgilerin odağı aşılara ve etkilerine kaymış durumda.
eryaman escort
sincan escort
etlik escort
keçiören escort
kızılay escort
çankaya escort
rus escort
Uzmanlar, toplumsal bağışıklığın sağlanması için hedef grubun yaklaşık yüzde 70’inin aşılanması gerektiğini söylüyor. Sağlık Bakanlığının verilerine göre Eylül 2021 başı itibariyle Türkiye’de 2. Doz aşı uygulanan kişi sayısı yaklaşık 38 milyon. Aşı karşıtı iddialar sebebiyle düşen aşılanma oranlarının yanında, Covid-19 kaynaklı ölen kişilerin çoğunlukla aşısız olduğuna dair açıklamalar da sürüyor.
buca escort
Aşı karşıtı iddia sahiplerinin bir kısmının kasıtlı, maddi amaçlarla hareket ettiğini söylememiz mümkünken azımsanamayacak kadar da kafası karışık vatandaş olduğu söylenebilir. Kendini ve sevdiklerini korumak isteyenler, pandeminin belirsiz ortamında anlaşılabilir şekilde güvensizleştiler. Türkiye’deki yaygın aşı karşıtı iddiaların derlendiği bu yazı, söz konusu ikinci grup için hazırlandı.
Aşılar yoluyla mikroçip takılıyor, planın başında Bill Gates var
Aşıların bulunuşundan beri süregelen en yaygın iddialardan biri derimizin altına yerleştirilecek mikroçipler hakkında. Söz konusu komplo teorisine göre bunun yapılmasını isteyen kişi Microsoft’un kurucu CEO’su Bill Gates. Bu çipler aracılığıyla, insanların hareketleri takip edilebilecek ve kontrol edilebilecek. İddianın kaynağı ise Gates’in bahsettiği “dijital sertifikalar”. Belki böyle bir teknolojiye sahip olmak hayatımızı bazı açılardan kolaylaştırabilirdi. Ancak, maalesef defalarca kez kanıtlandığı üzere, insanlara aşı yoluyla 5G çipler enjekte edilmesi henüz mümkün değil.
Gates, CBS kanalına verdiği demeçte, aşı çalışmalarını fonlayarak böyle birşey amaçlamadığını belirtmişti. Dijital sertifikadan kastı ise aşı olan kişilerin kayıtlarının tutulduğu elektronik bir belge. Gates, bunun bir açık kaynak platformu olarak düşünüldüğünü söylüyor. Ama zaten böyle bir amacı olan biri bunu itiraf etmez öyle değil mi?
Bu durumda bize iddiayı araştırmak kalıyor. Mikroçiplerin en küçüğünün bile insanlara aşı yoluyla entegre edilemeyecek kadar büyük olduğunu bilmek içimizi bir miktar rahatlatabilir. Bir başka deyişle, bizi GPS aracılığıyla izleyeceği iddia edilen çipler iğnelere sığamıyor.
İnsanlara entegre edilebilen bir çip çeşidi RFID (radyo frekansı ile tanımlama) olarak adlandırılıyor. Ancak bu çipler de deri altına yerleştiriliyor. Üstelik pirinç tanesi boyutlarında olduğundan büyük şırıngalarla entegre ediliyor. Söz konusu çipler aracılığıyla canlı konum takibi yapılabilmesi için ise bedenimize GPS cihazları da takılması gerekiyor. Yani Covid-19 için yapılan küçük şırıngalı aşılarda RFID çipleri bulunmadığına, bulunsa bile takip edilemeyeceğimize güvenebiliriz.
Aşılar kısırlığa neden oluyor
Aşıların etkileriyle ilgili bir diğer güncel yaygın iddiaysa özellikle kadınlarda kısırlığa yol açtığı. Alman doktor Wolfgang Wodard’ın şüpheciliği iddianın kaynağını oluşturuyor. Bilimsel şüpheciliğin faydalarına söyleyecek söz yok ancak Aralık ayının başlarında kanıtlanmamış olan iddia, sosyal medyada bilimsel şüpheciliği değil aşı karşıtlığını beslemiş gibi görünüyor.
Alman epidemiyolog, Pfizer/Biontech aşısının onayının ertelenmesini talep ederken endişelerinin sebebi şuydu: Syncytin-1 isimli protein koronavirüsün spike proteiniyle benzer genetik kodlara sahipti. Bu protein ise memelilerdeki plasentanın önemli bir bileşeniydi. Yani eğer vücut syncytin-1 proteinine karşı antikor üretirse, bu antikorlar plasentadaki proteinlerle de savaşabilirdi. Ancak endişenin yersiz olduğu çalışmalarla kanıtlandı. İki protein benzer genetik kodlara sahip olsa da aynı olamayacak kadar farklılar. Yapılan çalışmalar da, aşı gruplarındaki kadınların hamile kalma olasılığının negatif yönde etkilenmediğini gösteriyor.
Uzun vadede öngörülemeyen yan etkiler ortaya çıkacak
Yeni bir teknoloji olarak kullanılan mRNA aşısı uygulanırken imzalatılan belgelerin bu iddianın kaynağı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Biontech aşısının uzun vadede, şu an öngörülemeyen yan etkilerinin görülme ihtimali endişelendiriyor.
Diğer komplo teorisi temelli iddialara kıyasla oldukça masum bir korku olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu konuda da endişelenecek bir şey yok. Birçok uzmanın da belirttiği üzere aşıların uzun vadeli yan etkisinden bahsetmek mümkün değil. Aşı yapıldıktan 2 ay sonra yan etkiler tamamlanıyor. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Şenol ve bağışıklık sistemi uzmanı Prof. Dr. Derya Unutmaz da 2 aydan uzun süreli bir yan etkiyle aşı arasında ilişki kurulamayacağı konusunda hemfikir.
Yani şu ana kadar olanlardan farklı bir yan etki görmeyeceğiz. Şu anki yan etkiler de bir iki gün içinde geçen hafif yan etkiler.
Hastalığı geçirmek ve bağışıklığı yükseltmek aşıdan daha güvenli
Sosyal medyada yaygın görülen bu iddia, Covid-19 kapanların yüzde 99.97’sinin iyileştiğini, böyle düşük bir ihtimal için aşı riskine girmenin gereksiz olduğunu söylüyor. Onlara göre hastalığı geçirmek ve vücudun bağışıklık sistemine güvenmek aşı olmaktan daha güvenli. Ancak bu iddia da doğru değil.
Virolog Semih Tareen, aşıların sağladığı bağışıklık ile virüsü kapmanın sağladığı bağışıklığın farklı olduğunu açıklıyor. Tareen, aşılar yoluyla çok yönlü bir bağışıklık kazanılabilecekken viral enfeksiyonla bunun mümkün olamayabileceğini söylüyor.
Aşı yerine vücudun bağışıklık sistemine güvenilmesi gerektiğini iddia eden doktorlar da maalesef mevcut.
Bağışıklığı yüksek tutmak her zaman için önemli olsa da bunun bizi aşılar kadar koruyamayacağını koronavirüs kaynaklı ölüm verilerine bakarak söylemek mümkün. Doğal olanın kutsallaştırılmasının da etkisiyle doğal korunma yöntemlerinin ilaca kıyasla çekici gelmesi anlaşılabilir. Ancak doğal olan her şeyin iyi olmadığını hatırlamamız gereken bir dönemdeyiz.
Temel Oran Yanılgısı
Son dönemde yaygınlaşan bir diğer iddia da aşılanan kişilerin toplam ölüm oranlarıyla aşılanmayanları karşılaştıran bir rapora dayanıyor. İngiliz hükümetine bağlı sağlık biriminin yayınladığı rapora atıf yapılan iddiada bazı istatistiki çarpıtmaların olduğu görülebiliyor. Güvenilir doğrulama platformu Teyit tarafından ayrıntılı olarak incelenen raporla ilgili bir temel oran yanılgısı söz konusu.
Bahsedilen raporda aşılılardaki vaka sayısı düşüyor gibi görünse de ölüm sayılarının düşmediği görülüyor. Ancak, rapordaki örneklem grubunun ne kadarının aşılandığı belirtilmiyor. Buradaki varsayım bizi aşılanma ve ölüm oranları arasındaki ilişkiye dair bir yanılgıya sürüklüyor.
Evrim Ağacı’nda da aynı konu teknik ayrıntılarıyla açıklanmış. Formüllerden hoşlananları yeni sekmeye göndererek konuyu şöyle özetleyebiliriz: Aşılanmalar ve salgın devam ettiği için aşılanan grubun içinde görülen vakalar da artıyor. Çünkü aşılanan kişi sayısı artıyor.
Bunlar aşı karşıtlığını destekleyen yaygın iddialardan bazıları. Kasıtlı olarak yayılan yanıltıcı bilgiler bizi tedirgin ederek yanlış aksiyonlar almamıza sebep olabiliyor. Plandemi ismi çevresinde örgütlenen ve etkinlikleriyle korkuları pekiştiren aşı karşıtlarının arasında maalesef doktorlar da var. Sevdiklerimizi ve kendimizi korumaya çalışırken, korkuya ve paniğe yenik düşmemiz çok doğal. Ancak toplumsal bağışıklığın sağlanması ve hepimizin güvenliği için şu an, aşılardan daha koruyucu bir yöntem de yok. Üstelik aşı şüpheciliği Covid-19’la başlamadı. Aşı karşıtlığının geçmişini merak edenler şu yazıyı gözden geçirebilirler.
Yazar: Özge Yıldız
Ana Görsel: Açık Radyo