Bir sinirbilimci olarak dijital platformlarda ahlaki infial konusunu çalışmaya nasıl başladınız?
Öğrenme ve karar verme üzerine çalışıyorum. Geçtiğimiz yıl, çevrim içi sosyal geri bildirime karşı ne kadar duyarlılaştığımı fark etmeye başladım. Kendimi sosyal medyada gittikçe daha fazla zaman geçirirken, orada geçirdiği zamanla daha da öfkeli hissederken buldum. Üstelik her iki davranışı da isteyerek yapmıyordum. Sonunda bilimsel eğitimimi bunun nedenlerini anlamak için kullanma kararı aldım ve dijital çağda ahlaki infiale ilişkin bir teori geliştirdim.
Sosyal medya platformları öfkemizi ifade etme şeklimizi nasıl değiştiriyor ve bu değişimler iyi yönde mi, kötü yönde mi?
Bu çok yeni bir araştırma alanı ve yeni teknolojilerin kadim sosyal duygularımızı nasıl şekillendiriyor olduğuyla ilgili bilmediğimiz çok şey var. Yine de birkaç öngörü mevcut. Öncelikle, sosyal medya öfkeyi ifade etmeyi çok daha kolay kılıyor – bunu yapmaya yarayan araçlar tam anlamıyla 7/24 parmaklarımızın ucunda. Bu teknoloji aynı zamanda öfkeyi ifade etmenin kimi bedellerini de hafifletiyor – biriyle gerçek hayatta karşı karşıya gelmek, onun hakkında bir eleştiri tweet’i atmaktan daha tehlikelidir. Yani öfkeyi ifade etmek için varılması gereken eşik, çevrim içinde -gerçek hayattakine nazaran- daha düşük olabilir. Bu değişikliğin toplum için iyi mi yoksa kötü mü olduğu ise şu an hepimizin tartışması gereken bir konu. Ne tür sosyal ihlallerin zaten yeterince kınama ile karşılandığı, hangilerinin daha fazla dikkat ve yaptırıma ihtiyaç duyduğu hakkında düşünmemiz gerekiyor.
Bir makalenizde ‘’Yemek için acıkma şartı aramayan bir atıştırma alışkanlığı gibi, çevrim içi kınama alışkanlığı da öfke duymaksızın öfke ifadeleri kullandırabilir.’’ ifadelerini kullanıyorsunuz. Bunu açabilir misiniz?
Alışkanlık, olası sonuçları hesaba katılmaksızın yapılan davranıştır. Bir iddia da, sosyal medyanın, öfke ifadesi ile gerçek duygusal deneyimimiz arasındaki bağı kopardığı yönünde. Öfkemizi çevrim içi olarak ifade ederken gerçekte derinlikli şekilde hissetmediğimiz bir duyguyu ‘’hissediyormuş gibi’’ yapıyor olabiliriz. Bu özellikle, herkesin öfkesini ifade ettiği ancak pek azının gerçekten öfkeli hissettiği kolektif bir ‘kamusal infial yanılsaması’na sebep olduğunda sorun yaratabilir. Öte yandan, çevrim içi olarak sürekli infiale maruz kalmanın, bizleri öfke deneyimine eskiye nazaran daha yatkın hale getirmesi de olasıdır. Psikologlar bunları yanıtlayabilmek için çok çalışıyor.
‘’Bir yabancıyı ıssız bir caddede kınamak, Twitter’da binlerce kişinin uyguladığı sosyal lincin parçası olmaktan çok daha risklidir.’’ diyorsunuz. Bu çevrim içiyken yaşadığımız güvenlik hissi, insanların kötü davranışa verdikleri tepkiyi nasıl etkiledi?
Bir kişiyi kötü davranışı için cezalandırıp cezalandırmama kararı bir maliyet – kazanç hesabı içerir. Beyin görüntüleme çalışmaları bizlere gösteriyor ki, başkasını cezalandırma kararı da tıpkı basit kararlar gibi temel ödül mekanizmasıyla ilişkilidir. Yani birini cezalandırmaya karar verirken, olası faydalar ile maliyetler hakkında bir değerlendirme yaparız. Tatmin duygusuna, davranışın değişeceğine ilişkin beklentiye karşı, gireceğimiz zahmet ve misilleme riskini de göz önüne alırız. Çevrim içiyken yaşadığımız güven duygusu, öfkenin olası bedellerini etkisizleştiriyor olabilir- ancak unutmamakta fayda var ki çevrim içi konuşmanın da kendine has riskleri vardır. Online saldırı, özellikle kadınları ve azınlıkları hedef almakla birlikte, oldukça yaygın.
Sosyal medya empati ve yardımseverlik yönlerimizi nasıl etkiledi? İnsanların yaşadığı zorlukları daha görünür kıldığı için bunları artırdı mı yoksa çevrim içiyken ifade ettiğimiz empatide aslında o kadar da samimi değil miyiz?
Bu pek çok araştırmacının üzerinde çalıştığı ve hala pek aydınlatılamamış olan önemli sorulardan biri. Berkeley’den Juliana Schroeder, başkalarının söylediklerini duymanın, politik anlaşmazlıklardaki ‘’canavarlaştırma’’ etkisini azalttığına dikkat çekerek online tartışmalarda empatinin inşası için ne gibi fırsatlar doğduğunu gözler önüne sermiş oldu. Cambridge’den Sander van der Linden, viral çevrimiçi yardımseverliğin, kolektif eylemlere ne şekilde ilham verdiğini inceledi. UCSB’den Rene Weber, internetin saldırganlık davranışına etkisini araştırdı. Empati ve yardımseverliğin online ifadelerine ilişkin akılda tutulması gereken bir şey var: İnsanlar ahlaki görüşlerini -bilinçli ya da bilinçsiz şekilde- itibar kazanma motivasyonu ile ifade edebilirler. Bu, ahlaki görüş bildirmenin tümüyle ikiyüzlülük olduğu anlamına gelmez ancak Facebook profil fotoğrafınızı değiştirerek bir sosyal sorumluluk hareketini desteklediğinizi ifade etmek, gerçek hayatta fark yaratmaktan çok daha zahmetsizdir. Üstelik ilki, ikincisine göre sosyal olarak daha görünürdür.
#BenDe hareketi viral infial dünyasında nereye denk geliyor?
Online infiallerin çoğu bana potansiyel olarak zararlıymış gibi gelse de, #BenDe sosyal medyanın olumlu etki gösterdiği ender vakalardan biri olabilir. Bunu, son dönem gördüğümüz çevrim içi infiallerden farklı kılan bazı özellikler var. Öncelikle -pek çok taraflı meselenin aksine- tek bir sosyal gruba özgü değil. Bu da #BenDe’nin çeşitlilik gösteren bir izleyici topluluğu tarafından duyulma ve gerçek bir sosyal değişim sağlama olasılığını artırıyor. İkincisi, cinsel saldırı ve tacizi bildirmenin bedeli oldukça yüksek ve bu tip olayların yetkililere bildirilmemesinin ana sebeplerinden biri de bu. Sosyal medya, bu bedellerin bazılarını azaltmak suretiyle mağdurların güçlenmesini, tekrarlayan suçların ve gelecekte yaşanması olası zararların önlenmesini sağlayabilir. Son olarak da, #BenDe hareketini bir öfke hareketinden çok dayanışma hareketi olarak çerçevelendirirdim. Araştırmalar bizlere akran desteğinin ve sosyal bağın, travma sonrası iyileşme sürecinin önemli parçaları olduğunu gösteriyor ve sosyal medya bunu kolaylaştırıyor olabilir.
Memnuniyetsizliklerimizi ifade etmenin kısa ömürlü etiketlerden daha etkin bir yolu var mı?
Online sosyal ağlar, hangi arkadaşlarımızın bizimle aynı konuları önemsediğini hızlı ve kolay bir şekilde öğrenmemizi sağlar. Bu konuşmaları çevrim dışı ortama da taşıyabilir ve ortak öfkemizi anlamlı sosyal hareketlere çevirebiliriz. Online platformların bunu teşvik edecek ya da mümkün kılacak dahili araçları olsa harika olmaz mıydı?
Kaynak: Thrive Global