Bu yazının orijinali Alex Hardy imzasıyla Thrive Global’de yayınlanmıştır.
Hep Aynı Hikaye
Ne zaman abur cubur yesem, hikaye hep aynı şekilde devam eder: İlk ısırığı almadan önce, ağzımdan akan salyaları takiben, zihnim bana pizza ya da patates kızartmasının o an yiyebileceğim en iyi şey olduğunu söyleyip durur. Sıra yemeye geldiğinde, aldığım ilk ısırık güzel olmasına karşın hiçbir zaman zihnimde büyüttüğüm gibi değildir. Sonuç olarak, bünyemi, yemek koması ile mükemmel beden hayalimi bir kez daha ertelediğimin bilincinde olmanın karışımından oluşan bir pişmanlık kaplar.
Sosyal medya ile olan ilişkimin, abur cuburla olan ilişkimle çok benzer olduğunu fark ettiğimde, bir şeylerin değişmesi gerektiğini biliyordum. Bu yüzden, yaz başında tüm arkadaşlarıma sosyal medyayı ‘bırakacağımı’ açıkladım – hepsi deli olduğumu düşünüyordu:
‘’Asla yapamazsın’’
‘’Kendini dışlanmış hissetmeyecek misin?’’
‘’Haberleri nasıl takip edeceksin?’’
‘’İşinde lazım olmayacak mı?’’
Twitter, Snapchat, Facebook, Instagram, LinkedIn, çöp çatanlık uygulamaları ve hatta avokadolu tostu bile (şaka yapıyorum, hiçbir kuvvet bana avokadolu tostu bıraktıramaz) – 1 aylığına bırakma serüvenine girişen bu cesur (!) milenyum gencinin hikayesine ortak olmaya hazırsanız, anlatmaya başlıyorum.
Neden Sosyal Medyayı Bırakmak İstedim?
Bu deneyi gerçekleştirmemin 2 temel sebebi vardı:
İlk olarak, bunu yapabileceğimi kendime kanıtlamak istiyordum. 10 yılı aşkın süredir, sosyal medyayı neredeyse her gün kullanıyordum. Oldukça ironik bir biçimde ‘Moment’ adı verilen, akıllı cihazınızda ne sıklıkla ve ne uzunlukta vakit geçirdiğinizi gösteren uygulamayı kullanmaya başladım. Sonuçlar oldukça korkutucuydu. Nasıl oluyordu da bunca zamanı Twitter, Facebook ve Instagram’da harcayabiliyordum? Halbuki bana hep sosyal medyada, uygulamada görünenden çok daha az vakit geçiriyormuşum gibi geliyordu.
İkincil olarak; dikkatimden ve mutluluğumdan ödediğim bedellerin bu platformlardan sağladığım faydaya değip değmediğini anlamak istiyordum. Bu nedenle ‘ufak’ bir mola vererek sosyal medya ile olan ilişkimi yenilemek ve bu ilişkiyi ondan yararlanabileceğim bir noktaya çekebilmek istedim. Her platformun kendine has olumsuz yan etkileri olduğunu keşfetmem ise çok uzun sürmedi.
Instagram: Instagram kullanmak bende derin bir kıskançlık, küskünlük ve hayatı kaçırma duygusuna yol açıyordu. Paylaşılan fotoğrafların tamamının; -kendilerini en şekilde göstermek adına- insanlar tarafından kurgulanmış olduğunu bilmeme rağmen kendimi böyle hissetmekten alıkoyamıyordum.
Facebook & Snapchat: Hiç de yakın olmadığım insanların gündelik hayatlarını ve rastgele düşüncelerini tüketmeye saatlerimi harcıyordum. Vaktimi başka yerde harcamam daha iyi olmaz mıydı?
LinkedIn: Kendimi LinkedIn’in profesyonel başarım için hayati olduğu düşüncesiyle kandırıyordum. Gerçekte ise benimle aynı okuldan mezun ya da daha önce aynı ofiste çalışmış kişilerin, son dönemde neler yaptığını kontrol ediyor ve bilinçli ya da bilinçsiz kendimi onlarla karşılaştırmayı sürdürüyordum.
Twitter: Twitter’da İNANILMAZ vakit harcıyordum. Burada tanıştığım bir çok kişiyle ‘gerçek’ bir iletişim kurmama ve birçok şey öğrenmeme rağmen, burada geçirdiğim vaktin gerçekten değerli olup olmadığıyla ya da çok fazla gürültüye, bilgi kirliliğine ve strese maruz kalıp kalmadığımla ilgili endişelenmeye devam ediyordum. Çünkü, Twitter akışında yer alan içeriklerin büyük bir kısmının ömrü kısaydı, yani uzun vadede çok sınırlı değeri olan bilgilerdi. Bundan 5 yıl ya da 5 ay sonrasını bir kenara bırakın, 5 dakika sonra bile umrumda olacaklar mıydı? Diğer yandan burası ‘ses’ ve ‘işaretlerle’ doluydu. Herkesin bir ‘mikrofona’ sahip olduğu böylesine bir platformda, oluşacak kakafoniyi filtrelemeniz için biraz acımasız olmanız gerekiyor. Twitter akışım, son dakika haberleri tarafından ele geçirilmiş, insani katkıdan yoksun, nahoş bir stres kaynağı haline gelmişti.
Twitter ile böyle bir etkileşim içinde olmak, pek de işime gelmiyordu.
5 Basit Adımda Sosyal Medyayı Bırakmak
- Bir arkadaşımdan, bu süreç boyunca beni destekleyecek ‘sponsor’um olmasını istedim.
- Tüm uygulamaları telefonumdan sildim.
- Tüm şifrelerimi, rastgele bir biçimde sıralanmış 16 karakterden oluşacak şekilde güncelledim ve bu şifreleri bir kağıda aktardım.
- Google’da ‘Mektup nasıl gönderilir’ araması yaptım.
- Kağıda aktardığım şifreleri bir zarf içerisinde sponsoruma postaladım.
Söyleyeceğim şey size biraz abartılı gelebilir ancak sembolik taahhütler, zayıflık anlarında işe yarayabiliyor.
Nasıl Bir Deneyimdi?
İlk başlarda oldukça zorlayıcı olsa da, zaman geçtikçe fazla çaba harcamama gerek kalmadı.
İlk birkaç gün, artık neredeyse kökleşmiş alışkanlıklarımı sürdürmeye devam ediyordum. Dizüstü bilgisayarımda boş bir sayfa açıp, giriş yapamayacağımı bildiğim halde, adres çubuğuna ‘içgüdüsel olarak’ facebook.com, twitter.com yada instagram.com yazıyordum. Bu durum, ilk hafta boyunca her gün, gün içinde birkaç kez tekrar etti.
Ancak gün geçtikçe, sosyal medyasız hayata alışmaya başladım. Arkadaşlarımla ya da gündemle ilgili ‘gelişmelerden’ uzak kalsam da, gerçek hayatta daha fazla varlık gösterdiğimi hissediyordum. Eninde sonunda, sosyal medyadan uzak kalmak o kadar da büyük bir mesele değildi. Ben de bu duruma gayet güzel ayak uydurmayı başarmıştım.
Vaktimi Nasıl Değerlendirdim?
Ailemle ve arkadaşlarımla daha fazla vakit geçirdiğim, dolayısıyla daha fazla varlık gösterebildiğim yeni hayatımda, sosyal medya için harcadığım vakti etkinliklere ayırdım – kimisi bana iyi geldi, kimisi gelmedi. Yalnızca Ağustos ayında 4 sesli kitap bitirmiştim ve işte çok daha üretken olduğumu hissediyordum.
Diğer yandan, telefonumla olan bağımı tam olarak koparamamıştım, hatta telefon kullanımım beklediğimden çok daha fazlaydı. Podcast dinleyerek, işlerimi programlamama yardımcı olan Slack’i kullanarak ya da e-postalarımı kontrol ederek sosyal medyanın bende yarattığı boşluğu her anlamda doldurmaya çalışıyordum.
Devam Eden Süreçte Ne Gibi Gözlemlerim Neler Oldu?
En güçlü gözlemim, gözlem yapabilme gücüne sahip olmamdı. Telefonuma daha az yapışık olduğumdan, etrafımda olan biteni gerçek anlamda deneyimleyebiliyordum. Çok açık bir biçimde gerginlikten uzaktım ve daha sakin hissediyordum. Artık gündelik yaşamım, dijital dünyadaki infiallere balıklama dalarak başlayıp yine burada sona ermiyordu.
Sosyal medyanın bizi yalnızlaştırdığı idda edilse de, Twitter’dan uzak kalmak beni tam tersi şekilde etkilemişti. Birçoğu arkadaşlarıma ait olan, Twitter akışındaki haber ve gelişmeleri takip edememek, beni oldukça yalnız hissettiriyordu -ki bununla ilgili ne yapabileceğimi hala bilmiyorum.
Etrafımdaki insanların sosyal medya platformlarında ne kadar çok vakit geçirdiğini görmek benim için vurucu bir deneyimdi. Metrodayken, sokakta yürürken, arkadaşlarınızla akşam yemeği yerken ya da düğün, spor karşılaşması gibi büyük etkinliklerde bile etrafınızdaki insanları inceleyin. Sosyal medyada ne kadar çok vakit geçirdiklerini anlamanız çok da zor olmayacak.
Cevaptan çok soru var
Sosyal medyadan uzakta geçirdiğim bir ay, bana düşünebileceğim ve soluklanabileceğim bir alan sağladı. Ancak bu deney aynı zamanda, hala çözemediğim birçok soruyu da tetiklemiş oldu. Sosyal medya, yalnızca yukarıda aktardığım negatif yan etkilerin temel kaynağı gibi mi algılanmalıydı? Yoksa sürekli internete bağlı cihazlarımızın getirdiği, çok daha geniş çaplı bir yenilik ve dikkat bağımlılığı olarak da algılanabilir miydi?
Eğer durmadan yeni bir şeyler görmek istiyor ve dopamin salgılama isteğiyle dolup taşıyorsak, sosyal medyanın, hayal kurmaktan, kitaplardan, Netflix’den ya da Candy Crush’tan aşağı ya da yukarı kalır yönü neydi? Telefonuma daha az muhtaç olduğum, daha geniş bir dijital detoksu nasıl uygulayabilirdim?
Bilinçli olarak politikadan, güncel haberlerden ya da üzücü gelişmelerden uzak kalmayı tercih ediyor olmam, ’vatandaş olma’ sorumluluğumdan da kaytardığım anlamına mı geliyor? Bu kopukluğu bir adım daha ileri götürerek, bir ay boyunca haber okumayı reddetsem nasıl olur? Hangi platformlar, mutluluğumuzdan ya da ilgimizden feragat etmemize değer?
Zafer Coşkusu ve Geri Dönüş
Dikkat dikkat, ego alarmı: Bir ay sonra, kaç bildirim aldığımı ve yokluğumda internet aleminin nasıl yas tuttuğunu görmek için sabırsızlanıyordum.
Her bir mecraya yeniden giriş yapışıma yüksek bir dopamin vuruşu eşlik ediyordu. Çok önemli bir şey yapıyormuş gibi hissediyordum.
Tıpkı abur cubur yerken olduğu gibiydi; duyulan özlem büyüktü ancak etkisinin geçmesi uzun sürmüyordu. Sosyal medyayı terk etmiş olmama rağmen, mucizevi bir biçimde herkes dijital dünyadaki yaşamına aynı şekilde devam etmişti.
Ağustos’tan bu yana, telefonuma geri yüklediğim tek uygulama Twitter oldu. Diğerleri için kullanım sınırlandırmayı -çok radikal bir biçimde- başardım.
Sosyal medya detoksumdan öncesine göre artık Twitter’da daha aktiftim. Detoks sonrası bilgi akışına yeniden uyum sağlamaya çalıştığım ve benim için oldukça yorucu geçen tuhaf bir süreç yaşadım – sanki her şey hızla akıp gidiyordu.
Eskisi kadar yoğun bir kullanımım olmasa da, yine yoğun bir biçimde Twitter kullanımıma devam ettim. Politikayla ilgili neredeyse tüm kelimeleri filtreleyerek, Twitter’ın sağladığı faydayı büyük oranda yükseltmiştim. Filtrelediğim – yani yasaklı- kelimelerden bazıları şöyleydi:
Sonuç olarak
Bu deney, sosyal medya ve teknolojiye yönelik farkındalığımı artırırken, ‘rutinimi’ değiştirmemde bana yardımcı oldu. Sosyal medyayla kurduğum ilişkiyi gözlemek dahi, tek başına, ondan daha etkin şekilde yararlanma yolunda ilk adımım oldu.
Şimdi eğlenceli kısma geçelim… Sizden bana meydan okuyarak bu deneyi gerçekleştirmenizi; 30 gün boyunca ne kadar farklı hissettiğinizi, düşündüğünüzü ve vaktinizi farklı biçimlerde harcadığınızı keşfetmenizi istiyorum. 30 gün sonra, tüm platformlara yeniden giriş yapabilir; istediğiniz gönderiyi beğenebilir, birilerini ‘dürtebilir’ ya da favorilerinize ekleyebilirsiniz.
Kaynak: Thrive Global
Sosyal medya olmadan yaşamamız gerçekten zorlaştı . En büyük sorunumuz zaten çevremiz ünlüler arkadaşlarımız neler yapıyor oluyor . Ben şahsen kaç kere instagram sildim hatırlamıyorum . harcadığım vakit bomboş geliyor fakat onsuz da çağa ayak uyduramıyorum . Bunu bir gün başaracagım inşallah 🙂 Ayrıca zevkle okuduğum blog’du . ellerinize sağlık 🙂
Gerçekten başarılı bir taktik olmuş. Sosyal medyayı bende kullanmıyorum ve blog yazıları okuyarak daha faydalı şeylere katkı sağlamayı hedefliyorum. Kendi kişisel blog sitemde de yazılar yazıyorum ayrıca. 🙂 Sosyal medya ve siyaset çöplüktür aslında.