Bu yazı Dr. Shoshana Zuboff’un New York Times’ta yayımlanan 29 Ocak 2021 tarihli ‘The Coup We Are Not Talking About’ başlıklı yazısının kısaltılmışı niteliğindedir.
20 yıl kadar önce, Amerikan hükümeti, demokrasinin ön kapısını Kaliforniya’nın toy internet şirketleri için açık bıraktı ve ısınmaları için içeride minik bir ateş yaktı. İzleyen yıllarda, o odalarda gözetim toplumu serpilip büyüdü. Her ikisi de bilgi toplamaya ilişkin hayallerinin büyüsüne kapılmış olan özel internet şirketleri ile istihbarat teşkilatlarının, farklı ancak karşılıklı ihtiyaçlarından bir sosyal vizyon doğdu. Yakılan o minik karşılama ateşi, 20 yıl sonra ekranlardan sokağa sıçradı ve 6 Ocak 2021’de demokrasinin evini yakıp yıkabilecek bir tehdit haline geldi.
Gözetim Kapitalizmi
Tam 42 senedir dijital teknolojilerin ekonomik bir güç olarak yükselişinin, bizi bilgi toplumuna dönüştürüşü üzerine çalışıyorum. Son 20 yıldır, bu genç şirketler, benim ‘gözetim kapitalizmi’ olarak adlandırdığım, davranış izleme, analiz etme, hedefleme ve tahmin etme alanlarının küresel mimarları tarafından gözetim imparatorluklarına dönüştürülürken, bu şaşırtıcı derecede politik – ekonomik cemiyetin sebep olduklarını gözlemledim. Gözetimden sağladıkları kâr aşkına ve gözetim kabiliyetleri sayesinde bu yeni imparatorluklar, bizim hakkımızdaki emsalsiz bilgi yığınlarıyla ve böylesine bir bilgiye sahip olmanın getirdiği sorgulanamaz güçle şekillenen, öz itibarıyla anti-demokratik, epistemik bir darbeyi yönetiyor.
Epistemik Darbe
Bir bilgi uygarlığında toplum, bilgiye ilişkin sorularla değerlendirilir: Bilgi nasıl dağıtılıyor? Dağıtımını hangi otorite yönetiyor ve o otoriteyi hangi güç koruyor? Kim biliyor? Kimin bileceğine kim karar veriyor? Kimin bileceğine kimin karar vereceğine kim karar veriyor?
Gözetim kapitalistleri, onları hiçbir zaman bizi yönetmek üzere seçmediğimiz halde tüm bu soruların cevaplarını artık ellerinde tutuyor. Epistemik darbenin özü budur. Kişisel bilgilerimiz üzerinde sahiplikler kurma yoluyla kimin neyi bildiği konusunda karar verici otorite olma iddiasında bulunuyor ve o otoriteyi kritik bilgi sistemlerini ve altyapılarını kullanarak savunuyorlar.
Donald Trump’ın politik darbe teşebbüsünün derinlerinde, bir zamanlar özgürleşme aracı olarak karşıladığımız anti-sosyal medyanın, son 20 yıldır şekillendirdiği bu gölge darbenin dalgası yer alıyor. Başkan Biden, Yemin Töreni’nde ‘Demokrasi kazandı’ açıklamasını yapmış ve hakikatin, demokratik bir toplumda hak ettiği yeri bulacak şekilde yeniden değerlenmesinin sağlanacağı hususunda vaatte bulunmuşsa da; biz gözetim kapitalizminin bir sonraki darbesini atlatana dek, demokrasi ve hakikat, her zamankinden daha fazla tehlikede olacak.
Epistemik Darbenin Aşamaları
Epistemik darbe 4 aşamada gerçekleşir.
İlk aşama epistemik hakların gasp edilmesidir ve bu aşama sonraki tüm süreçlerin temeli niteliğindedir. Gözetim kapitalizminin kökeni, insan yaşamına ‘davranışsal verinin kaynağı olan ücretsiz bir ham madde’ muamelesi yapılabileceğinin keşfine dayanır. Özel şirketler önce insan yaşamının etrafını çevirip ardından bu alanı kendi özel mülkleri ilan eder.
İkinci aşama, epistemik eşitsizliğin derinleşmesi ile öne çıkar: ‘Benim bilebileceğim’ ile ‘benim hakkımda bilinebilecekler’ arasındaki fark, derinleşmenin boyutunu belirler.
Üçüncü aşama – yani şu an içinde bulunduğumuz süreç, kâr odaklı algoritmik genişleme ve koordineli dezenformasyon planları ile üretilen kirli bilginin, mikro hedefleme ile yayılmasının yarattığı epistemik kaos aşamasıdır. Etkileri fiziksel dünyada hissedilir. Ortak gerçekliği paramparça eder, toplumsal söylemi zehirler, demokratik politikaları felce uğratır ve zaman zaman da ölümcül şiddete azmettirir.
Dördüncü ve son aşamada, epistemik baskınlık kurumsallaşmıştır ve özel gözetim sermayesince desteklenen bilişimsel hükümet, demokratik yönetim unsurlarının önüne geçmiştir. Makineler bilir; yönetimi ve sürdürülmesi gayrimeşru bir otoriteye ve gözetim sermayesinin anti-demokratik gücüne dayanan sistemler de karar verir. Her bir aşama sonuncu aşamaya hizmet edecek niteliktedir. Epistemik kaos demokratik toplumu zayıflatarak epistemik baskınlık için uygun zemini hazırlar. Tüm bunlar ABD’de Capitol Binası’nın basılması olayında fazlasıyla bariz şekilde mevcuttur.
Ya Demokrasi Ya Gözetim
Bilgi toplumunun belirleyici yılları olan dijital çağda yaşıyoruz. Yaşadığımız zaman, sahiplerin tüm gücü elinde topladığı, onların mülkiyetlerinin diğer tüm değerlerin önünde tutulduğu endüstri çağının ilk dönemleri ile karşılaştırılabilir. İçinde bulunduğumuz durumun tahammül edilemez hakikati ise, Amerika’nın ve diğer liberal demokrasilerin, dijital şeylerin sahiplik ve kullanım haklarından feragat ederek bunları, toplumsal düzenimizin belirleyicisi temel hak ve prensipler üzerine demokrasiyle bir rekabete giren özel gözetim semayesinin politik ekonomisine devretmiş olması.
Pandemi belası ile geçen bir yıl ve Trumpist otokrasi, anti-sosyal medyanın ölümcül potansiyelini açığa çıkarararak, epistemik darbenin etkilerini 6 Ocak’tan çok daha önce belirgin kılmıştı.
Sözü edilmeyen bu darbeye ve onun demokratik toplumlara karşı oluşturduğu tehdide yönelik farkındalığın artması, bizleri son 20 yılı etkisi altına alan nahoş gerçekle nihayet yüzleşmek zorunda bırakacak mı? Ya bir demokrasi içinde yaşayacağız ya da bir gözetim toplumu içinde – birinin olduğu yerde diğeri var olamaz. Demokratik bir gözetim toplumu varoluşsal ve politik anlamda imkansızdır. Hataya yer yok: Bu, bilgi medeniyetinin ruhu için verilen bir mücadeledir.
Bu mücadelenin 30. yıllarına hoş geldiniz.
Kaynak: New York Times