Teknolojiye olan düşkünlüğümüz tesadüf değil – tasarım kaynaklı
Dopamine Labs Inc., insan zihnini ‘hack etme’ endüstrisinin liderleri tarafından, insanları, kendi zihinlerinin kontrolünü tekrar ele geçirebilmeleri için gerekli araçlarla donatma iddiasıyla kuruldu.
Kaliforniya merkezli girişimin 5 kişilik ekibi, kendilerini bugün davranışlarımızı şekillendiren ‘’iknaya yönelik programlama’’nın (persuasive computing) sınırlarını zorlamış ‘’yazılımcılar, makine öğrenimcileri, beyin mimarları, tasarımcılar ve hilekarlar’’ olarak tanımlayan çalışanlardan oluşuyor. Şirket, zihinsel hack spektrumunun taban tabana zıt iki ucuna hizmet eden 2 uygulama sunuyor: Biri (farkında olmadan Facebook’u açmak ya da haber kaynağında bilinçsizce gezinmek gibi) takıntılı kontrol durumunu ‘’ödül erteleme’’ yoluyla kontrol altına almaya yardımcı olan ‘’Space’’ isimli uygulama; diğeri ise kullanıcıyı kancalamaya yönelik olan ‘’Dopamine’’.
Ying Yang
Dopamine, mevcut uygulamanın koduna bir satır ekleyerek, bilimsel olarak belirlenmiş ‘doğru an’lara ödüller yerleştirilmesini ve kullanıcının ‘daha fazlası için’ dönmesini sağlamayı hedefliyor. Yani alışkanlık edinmeye teşvik edici bir yapıya sahip. Zihinsel hack’lenme durumu en üst seviyeye çıktığında ise Space devreye giriyor ve hack etkisini aşağılara çekerek, kullanıcıyı, kendi zihni üzerindeki kontrolünü geri kazanması için gerekli kapasite ile donatıyor.
Dopamine Labs’in uygulamaları ikili bir çözüm sunuyor: Sinirbilim ve nörobilişim (beynin nasıl karar verdiğini inceleyen ‘neuroinformatics’) alanlarındaki niş bilgiler, pazarlama sektörü için oldukça kıymetli. Şirketler bu istihbarat için can atar vaziyette ve kullanıcılarının davranışlarını şekillendirerek, onları etkileşim halinde kalmaya ikna etmenin yollarını daha iyi bilmek istiyor.
Güncel bir araştırma, cihazlara sürekli bağlı olmanın – özellikle birden fazla cihazda farklı işler yürütmenin (multitasking) ya da bir uygulamadan ötekine geçip durmanın – beynimizde ciddi etkileri olduğuna işaret ediyor. Standford Üniversitesi’nin geçtiğimiz yıl yayınlanan araştırması, kronik multimedya kullanıcılarının, uzak ve yakın geçmişte yaşanan olayları hatırlamakta çok daha fazla güçlük çektiğini ortaya koyuyor.
Dopamine, zaten dağılmış olan dikkat aralığımız için yarışan uygulama geliştiricilere yardım ederken; Space, kullanıcıların otomatikleşen hareketlerini biraz daha ‘’düşünerek’’ yapmalarına yardımcı oluyor.
Amaç ne?
Kurucu Ramsay Brown amaçlarını şöyle açıklamış: Space’i, ikna edici teknolojide yapılabilecekleri gösteren büyük resim olarak tasarladık. Makine öğrenimi, sinirbilim gibi teknikleri, insanların alışkanlık edinmesi için de, sağlıklı alışkanlıkları sürdürüp sevmedikleri davranışları azaltmaları ve hatta tamamen bırakmaları için de kullanabiliriz.
Örneğin Snapchat’in Space versiyonunda, uygulamaya girmeden önce bir ‘’nefes uyarısı’’ ile karşılaşıyorsunuz. Bunun sinirbilimsel terimi ise ‘’adaptif uyaran devalüasyonu’’ ve temel olarak şu anlama geliyor: Arzu edilen şeyi (Snapchat’i sürekli kontrol etmeyi), ödülü erteleyerek ‘’daha az çekici’’ hale getirmek. Fakat Space, kullanıcıyı favori uygulamalarını kullandığı için cezalandırma ya da utandırma amacı taşımıyor. Sadece kullanıcıya gerçekte ne istediği üzerine düşünmek ve otomatikleşen hareketi yapmamak için bir fırsat tanıyor. Yani insanların biraz daha ‘’amaçlı’’ davranmalarına imkan veriyor.
Kaşıntılarımızın kökeni
Kullanıcı ile ödül arasında bir gecikme yaratmak, ödülü daha az değerli yapıyor ve sosyal medya aracılığıyla gidermeye çalıştığımız ‘kaşıntı’yı bastırıyor. Işin özü elbette, sosyal medyayla elde ettiğimiz rahatlama hissinin geçici olması. Sıkıldığımızda ya da stres olduğumuzda kendimizi sosyal medya hesaplarımızı kontrol ederken buluyoruz çünkü orada gerçekten ihtiyacımız olanı düşünmekten kaçıp sığındığımız çok sayıda ‘’minik ödül kozası’’ var. Yani içimizdeki kaşıntının gerçek sebebini (ve çözümünü) görmezden gelmiş oluyoruz.
Çare şeffaflık
Brown’a göre zihinsel hack teknolojilerinin şeffaflaşması ve tam da şu anda zihnimize olanları anlamamız, teknoloji ile daha dikkatli bir ilişki kurabilmemiz için vazgeçilmez. Bir sinirbilimci olarak, beynin şekillendirmeye ne kadar uygun olduğunu bilmesine karşın Brown bile, sevdiğimiz uygulamalara karşı koymanın bu kadar güç oluşuna şaşırdığını ifade ediyor. ‘’Buradaki ham bilime hakim olmama rağmen içimdeki şüpheci ‘Bir dakika! Peki ya özgürlük, haysiyet, otonomluk ve irade?’ diye itiraz etmişti.’’
Brown’a göre, sosyal medya hesaplarımızı sürekli kontrol etme eğilimi göstermemizin sebebi ‘’irade zayıflığı’’ değil. ‘’Beyinlerimiz tasarıma göre değişiyor ve şirketlerin veri ekipleri nasıl değişmesini istiyorsa, ona göre değişiyor. Yani deneysel anlamda, size neyin ne zaman ve nasıl gösterileceğini, ne zaman ve nasıl beğeni alacağınızı kontrol etmek için matematiksel tekniklerden, yapay zekadan faydalanıyorlar.’’
Dijital dünyada bizler tüketici değiliz. Facebook için ödeme yapmıyoruz. Twitter ve Instagram için de. Ödeme yapmıyorsanız müşteri değilsinizdir. Bizler satılan şeyleriz. Büyük şirketler de bizim dikkat aralığımızı ve tercihlerimizi satın alan müşteriler.
Teknoloji beyinlerimizin yetişebileceğinden çok daha hızlı gelişiyor. Teknolojinin beynimizi nasıl etkilediği konusunda şeffaflığa ve onu tekrar güçlendirecek araçlara sahip olmak, kendi eserimiz olmayan sağlıksız alışkanlıklarımızı zayıflatmak için atılacak ilk adımlardır. Dopamine ve Space, beynimizin evrimine hız kazandırmak için tasarlandı. Beynimizin hacklenmeye ya da şekillendirilmeye bu kadar açık olması da aslında Brown’a ümit vermiş: Teknoloji insan ruhunu ezip yok etme değil, onu yüceltme aracıdır.
Kaynak: ThriveGlobal