Kıymetli uzmanların ve bilim insanlarının, üniversite dersliklerinde tecrübelerini ve bilgilerini aktardığı ayrıcalıklı öğrenci gruplarına dahil olmak, pek çok kişi için çeşitli sebeplerle mümkün değil. Bunlardan biri de, derslik denen fiziksel alanın sadece sınırlı sayıda kişi ile bilgi paylaşımına olanak sağlaması. Daha geniş anlamda da, üniversite düzeyinde bilgi paylaşımının halen fiziksel olarak bir yerde bulunma durumuna bağlı olması. Bu gibi sebeplerle çoğunluk, derslik kapısının dışında, aktarılan kıymetli bilgi ve becerilerden mahrum kalıyor- du. Artık böyle olmak zorunda değil.
Dersler oto pilotta
ABD’de bulunan Texas A&M Üniversitesi’nin iki ekonomi profesörü Jon Meer ve Steve Wiggins, birkaç bin öğrenciye, parmaklarını bile oynatmadan mikroekonomi dersi vermeye hazırlanıyor.
Yüzlerce işletme ve ekonomi öğrencisi için zorunlu olan derse fiziksel katılım gerekmiyor. Profesör Meer, uzaktan eğitim projesine derslerin verimsizleşmesinden duyduğu bıkkınlık ile başlamış. Tüm dersleri planlamış, kaydetmiş, etkileşimli bir video platformu oluşturmuş, tüm ödevleri ve okuma materyallerini hazırlamış ve hepsini dijitalleştirmiş. Geçen sene 300 öğrenci ile derslikte denenen modelin geniş ölçekte de uygulanmasına karar verilmiş.
Derslerin ‘otomatiğe bağlanması’, profesörlerin ekonomiye çok daha derinden ilgi duyan öğrencilerine odaklanabilmesine ve bire bir rehberlik etmesine imkan tanıyor. ‘’Zeki çocuklarla konuşmayı özlemiştim’ diyor Meer. Artık bunu yapmak için zamanı var.
Bir ilk
‘Mikroekonominin İlkeleri’, bir üniversitenin temel bir dersi, başka seçenek sunmaksızın online ortama taşıması bakımından ilk olma özelliği taşıyor. Texas A&M Üniversitesi bu deney için ideal ortam çünkü yıllık olarak 1,5 milyar dolar civarında fonlanıyor ve 66 bin öğrenciye eğitim veriyor.
Dezavantajlar
Pek çok ebeveyn ve öğretmen için üniversite dersleri, ortak bir mekanda, enerji dolu, fikir alışverişlerinin gerçekleştiği, kaynaştırıcı bir ortam oluşturması bakımından pek cazip. Bir anlamda sosyalleşme, üniversite eğitiminin en büyük faydalarından biri olarak görülüyor. Eğer öğrenciler derslere katılmak için odalarından çıkmazsa, bu durumun halihazırda zamanının büyük kısmını çevrimiçi geçiren bir nesil için izole edici bir etki yaratabileceğinden endişe ediliyor.
Derse fiziksel katılımın bir başka avantajı da öğrencilerin birbirlerinin soru ve bakış açılarına hakim olabilmeleri olarak görülüyor. Çevrimiçi öğrenmenin farklı perspektiflere, anlamlı tartışmalara çok daha az imkan tanıdığı eleştirisi getiriliyor.
‘’Yeni modelin 30 öğrencili Sokratik yaklaşımdan daha iyi olduğunu düşünüyor muyum? Muhtemelen hayır.’’ diyor Meer. Ancak mikroekonomi dersinin, üniversitenin 50 bin öğrencisinden 3 bininin zorunlu derslerinden biri olduğu düşünüldüğünde yine de online seçeneğin ‘’Cuma sabah 8’de 300 öğrenciye ders vermekten daha iyi’’ olacağına dikkat çekiyor.
İmkanlar
Üniversitenin öğrenim tasarımcılarının da desteğiyle öğrencilere sanal çalışma grupları, testler, forumlar gibi online araçlar sağlanmış. Bu şekilde geleneksel katılımın olduğu derslerden daha fazla etkileşim bile sağlanabileceği düşünülüyor. Fiziksel katılımlı derslerde haftalar geçtikçe derse olan ilginin azaldığı, ancak yeni nesil sistemin öğrencilerin dikkatlerini düzenli olarak ders materyaline çekecek çözümlere açık olduğu belirtilmiş. Öğrencilerin izledikleri kısa videolara ilişkin sorulara anında cevap vermeleri gerekiyor. Tüm dönemin derslerini kısa sürede almaları sistem tarafından engellenirken, derslerden çok geri kaldıklarında da sistem sürekli olarak uyarı mesajı veriyor. Örneğin notların ani düşüşü durumunda da ders verimliliğinin gözden geçirilmesi için hem öğretmenlere hem öğrencilere otomatik uyarı gidiyor. TV ya da internet paketinin ebeveyn kontrollü versiyonu gibi düşünülebilir.
Büyük üniversitelerde ders çakışması sorununun ne çok zahmete sebep olduğu bilinir. Çok kalabalık sınıflar sebebiyle almka zorunda olduğu dersi alamadığı için okulunu uzatan pek çok öğrenci var. Çevrimiçi öğrenme bu tip ilkel sorunlar için de ideal bir çözüm sunabilir. Daha önce onlarca öğrenci ile sınırlanmış derslerde binlerce öğrenci yer bulabilir. Aynı dersleri geriye dönük olarak tekrar tekrar alabilir, ilk defada anlamadıkları noktalara diledikleri zaman dönebilirler.
Lojistik avantajları olsa da çevrimiçi öğrenme modeli, ders dinleme disiplinini evde sağlamakta zorlanan öğrenciler için ideal olmayabilir.
Ancak son yıllarda teknolojinin sunduğu yeniliklerle çevrimiçi öğrenme imkanları da çeşitleniyor. Kimi eğitimciler fiziksel bir sınıf ile dijital bileşenlerin oluşturduğu ‘karma öğrenme’ modelini tercih ediyor.
Kıymetli veriler
24 milyon kayıtlı kullanıcısı ile dünyanın en büyük çevrimiçi öğrenme platformlarından olan Coursera’da yönetici olan Deanna Raineri, elde edilen verinin büyüklüğüne ve sunacağı imkanlara dikkat çekiyor: ”Eğitimcilerin farklı pedagojik modelleri test etmesi normal şartlarda yıllar sürer. Şimdi ise çok sayıda öğrenci ile ihtiyacımız olan veriyi anında alabiliyoruz. Bu veriyi öğretim alanını ileri taşımak için kullanmak istiyoruz.”
Pearson’da Küresel Ürün Birimi yöneticisi olan Tim Bozik, yazılı materyallere göre daha pratik ve maliyetsiz olan dijital materyallerin – ders kitaplarının, kaynakların ve testlerin – yakın bir gelecekte tamamen buluta taşınacağını ifade ediyor.
Raineri ayrıca kimi konuların diğerlerine nazaran çevrimiçi öğrenmeye daha uygun olduğuna dikkat çekiyor. ‘’Çevrimiçi öğrenmenin izlediği yola bakarsanız verilmeye başlanan ilk derslerin matematik, bilgisayar bilimleri ve fizik olduğunu görürsünüz. İnsani bilimler ve dil bilim konulu dersler için bu model daha az tercih edilirdir. Bu dersler için teknoloji daha yavaş ilerler.’’
Eğitimciler için yeni fırsatlar
Kimileri bildiğimiz anlamıyla üniversite derslerinin ve eğitiminin sonunun geldiğini söylemeden önce kat edilmesi gereken çok mesafe olduğunu düşünüyor. Ödenen paraya değecek nitelikte ve gerçeklikte bir ders dururken, bir profesöre gerçek anlamda erişiminizin olmayacağı dersler için on binlerce dolar ödemek kimsenin tercih edeceği bir şey olmaz. Yine de çevrimiçi derslerin öğrencilerle öğretmenleri hiç olmadığı kadar yakınlaştırma potansiyeli de var.
Çoğu profesör devasa giriş dersleri vermektense araştırmalarına odaklanmayı tercih eder. Ders verme ve öğrencilerle etkileşim işini asistanlara devreder. Çevrimiçi dersler bu tek düzeliğe çare olabilir. Bir gün o giriş dersini, dünyanın en iyi üniversitelerinden bir super star profesör – üstelik ülke genelinde – verebilir. Yerel eğitimciler de seminerler aracılığıyla ilgi alanları ile çok daha alakalı konularda dersler verebilirler.
Büyük üniversitelerin binlerce öğrenciyi kapsayan giriş dersleri sebebiyle profesörler daha küçük çaplı, faydalı seminerlere vakit ayıramıyor. Meer, giriş derslerinin çevrimiçi ortama taşınmasının daha öğrenme odaklı bir eğitim için alan açacağına inanıyor.
Çevrimiçi öğrenme şu anda, etkinliği, etkileşime uygun yapısı, düşük maliyeti ve milyonlarca kişiye ulaşma imkanı ile ütopik bir yapıda. Üniversite ise tüm prestijine, sağlam akademik kadrosuna rağmen tek seferde ve sadece fiziksel olarak eğitim verebiliyor.
Bu üniversitenin internette olduğunu düşünün. Bu, keşfedilmemiş olasılıklarla dolu bir çokluevren demek.
Kaynak: Quartz