Kendimizi çerçevenin dışına çıkarıp yaratıcılığımızı ve kaynaklarımızı kendi türümüz dışındaki türlerin menfaatine ve geleceğine adayabilir miyiz? Bunu denemenin zamanı geldi.
Bugünlerde yapay zeka epey çeşitli alanda rağbet görüyor. Halihazırda küresel tedarik zincirleri ve internet işlemleri için çok önemli olan yapay zekanın potansiyel uygulamaları yasa oluşturma, ilaç ve askeriye gibi çeşitli bağlamlarda ele alınmakta. O zaman akla şu soru geliyor: AI (yapay zeka), doğa için ne ifade ediyor? Veya, Ekoloji ve Evrim Trendleri makalesinde ifade edildiği şekliyle “Derin öğrenme sistemi, belirlenmiş bölgelerdeki insan dışı yaşamın özerkliğini -doğrudan insani müdahale olmaksızın- sürdürebilir mi?”
Yapay zeka ile yaban hayatı oluşturulabilir mi?
Harvard Üniversitesi’nden Peyzaj Mimarı Bradley Cantrell, Çevre Tarihçisi Laura Martin ve Maryland Üniversitesi’nden Ekoloji Uzmanı Erle Ellis’in birlikte yazdığı makalenin içeriği pratik programdan ziyade bir düşünce deneyinden ibaret – zaten yapay zekanın yön verdiği ilerlemeler göz önüne alındığında, belki de bu deney pratikten o kadar da uzak değildir. Bazı araştırmacılar, her zamankinden daha karmaşık olan ekolojik veri kümelerini anlamaya yönelik yapay zeka sistemleri kullanmaya başladılar bile. Farklı araştırmacılar, Büyük Set Resifi’ndeki istilacı deniz yıldızlarını avlamak için kendi başına çalışabilen robotlar tasarladı. Vahşi yaşamı yönlendiren çitler, tohum dağıtıcı uçaklar ve nehir tortularının biyoçeşitliliği destekleyecek şekilde düzenlenmesi gibi uygulamalar, uzmanlar tarafından AI destekli sistemler için öneriliyor.
“Yaban Yaratıcısı”
Cantrell’in araştırma grubu, “yaban yaratıcısı” tasavvuru ile büyük oynuyor: “Yabaniliği yaratıp sürdüren özerk bir peyzaj altyapı sistemi” olarak tanımlanabilen model, başlangıçta kimyasal, ses ve ışık kirliliği gibi zararlı insan etkilerine karşı koyabilecek ve sonrasında el değmeden çalışır hale gelebilecek şekilde tasvir ediliyor. Sistemin, zamanla kendi eylemlerinin sonucundan öğrenerek yeni stratejiler benimseyip kendi varlığını maskelemesi bekleniyor. Hatta ileride geliştiricileri tarafından bile tanınmaz hale gelebilir. Cantrell’in ekibi bu tasarımından bekleneni “Ortaya çıkan ekolojik kalıplar ve süreçler, insanlar tarafından daha önce oluşturulanlardan ve sürdürülenlerden ayrılacak” ve “insan dışındaki türler ve çevresel süreçler, insan etkisi olmaksızın yaşamı deneyimleyebilecek” ifadeleri ile ortaya koyuyor.
Henüz mümkün değil, ama…
Açıkçası, bu bir gün olacaksa da yakın zamanda olmayacak. Başlangıçta yaban yaratıcısına kodlanabilecek farklı değerler, insanların sonuçlarla nasıl ilişkili olabileceğini gösterecek ve yabaniliğin tanımını ortaya koyacak. Böyle bir sistemi hayal etmek, kaçınılmaz olarak gerginliğe ve karışıklığa yol açarak olası uygulama alanlarının kestirilebilmesi için iyi bir alıştırma olacaktır.
Ellis, Martin ve Cantrell, yaban yaratıcısının zaten korunan alanlarda kullanılacağını düşünmüyor. Yaban yaratıcıları daha ziyade, bazı ekolojik sonuçlar doğuran düzenlenmiş sulak alanlar, sözde yeşil altyapı alanları, hatta belki de yoğun kentsel alanlar gibi insan faaliyetlerinden ağır şekilde etkilenen yerlerde kullanmak için uygun olacaktır. Ellis, “düzenlenmiş bir bahçeye benzemeyen, kendi kendini idare eden yabani bir yeşil altyapı yapabilir miyiz ve bu şey yabaniliğine rağmen bir altyapı olarak çalışmaya devam edebilir mi?” diye soruyor.
Onların düşünce deneylerinden çıkan en büyük ders belki de, insan zihninin, kaynaklara aç 7.4 milyar insanın yaşadığı bir gezegende, yabaniliğe böylesi bir önem atfedebilecek bir hayal gücüne ve keşif merakına sahip olmasıdır.
Kaynak: Anthropocene